Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Berlin: Tarihten modern çağa kozmopolit bir doku

Fotoğraf: Harald Krichel

Kuzeydoğu Almanya’da Spree ve Havel nehirleri kıyısında kurulmuş olan Berlin, “ich liebe dich” cümlesinin sert fonetiğini bile yumuşatacak türden romantik bir şehir. Birçok gezginin gezip de doyamadığı kent, gerçekten de tablo güzelliğinde. Tarih boyunca yıkılıp yeniden inşa edilen Berlin, onlarca farklı mimari tarza sahip olsa da günümüzde özellikle modern mimariye meraklı olanların gözdesi durumunda.

Almanya’nın en büyük şehri ve başkenti olan Berlin, dünyadaki önemli kültür, siyaset, medya ve bilim kentlerinin arasında yer alıyor. Kozmopolit yapısıyla, dünyaca ünlü üniversitelere, orkestralara, müzelere, festivallere, çağdaş sanat gösterilerine ve pek çok spor etkinliğine ev sahipliği yapıyor.

Berlin’in tarihine ilk kez kentin en merkezi ilçesi olan Mitte’deki kazılarda bulunan 1174 tarihli ahşap eve ait kalıntılarda rastlanmıştır. Günümüzde Berlin yerleşim alanlarındaki ilk yazılı kayıtlar ise 12. yüzyılın sonlarından kalmıştır.

Berlin, 1871

Kentin kuruluş tarihi 1237 olarak kabul edilmektedir. O tarihlerde kentin ortasından geçen Spree nehrinin kıyılarında Cölln ve Berlin isimli iki balıkçı köyü yer almaktaydı. Daha sonra köyler birleşti, Berlin Prusya’nın başkenti oldu ancak 18. yüzyıla kadar kent çok dikkat çeken bir öneme sahip olmadı. Prusya’nın giderek güçlenmesi Berlin’in siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda önem kazanmasını sağladı. Berlin daha sonra 1871 yılında kurulan Alman İmparatorluğu’nun başkenti oldu. Berlin belediyesi 1920 yılında çıkardığı bir yasa ile pek çok banliyö ve köyü kentin sınırlarına dahil etti. Böylece Berlin, hem yüzölçümü hem de nüfus olarak dünyanın üçüncü büyük belediyesi konumuna ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı ve yıkım

Berlin’in kaderindeki en önemli olay İkinci Dünya Savaşı olmuştur. 1933 yılından itibaren Nazi Almanyası’nın başkenti olan kent, savaş sırasında kelimenin tam anlamıyla harabeye döndü. Almanya’nın savaşı kaybetmesiyle işgal altında kalan şehir, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere ve Sovyetler Birliği yönetiminde dörde bölündü. Batı ittifakı yönetimlerini birleştirirken, Sovyetler Birliği ise Doğu Almanya’nın ekonomisini sosyalizme dönüştürdü.

Doğu Berlin, Doğu Almanya’nın başkenti ilan edildi. Sovyetler Birliği ile batı ittifakı arasındaki siyasi farklılık kenti doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırdı. Ayrım Berlin Duvarı ile daha da sertleştirildi. Kentin kimliğini oluşturan pek çok önemli yapı duvarın doğusunda kaldı.

Berlin Duvarı 1989 yılında yıkıldı. 3 Ekim 1990’da ise iki Almanya resmen birleşti. Böylece, Berlin eski bütünlüğüne kavuşarak Almanya Federal Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.

Fotoğraf: Lyricmac

Duvarsız ve “utançsız” Berlin

Sovyetler Birliği, izlediği yönetimin doğudan batıya kaçışlara sebep olması nedeniyle, çareyi kapitalizmle sosyalizmin arasına bir duvar örmekte buldu. 46 kilometre uzunluğunda olan duvarın yapımına 13 Ağustos 1961’de başlandı. Duvar, adına Berlin Duvarı dense de, yıkılana dek “Schandmauer” yani “utanç duvarı” olarak anıldı. Doğu tarafında askerler ve eğitimli köpekler kol gezdi; batı tarafının ise üzerine bol renkli özgürlük resimleri çizildi yıllarca.

Duvarla Berlin’in doğusu ile batısı tamamen birbirinden ayrılmış oldu. Doğuya geçişler sadece belirli kontrol noktalarından mümkündü. Batıya geçişler ise Doğu Almanya halkı için yasaktı. Kaçışları engellemek için sınır bölgelerine keskin nişancılar konulmuştu.

Berlin Duvarı’nın yıkılışı Fotoğraf: Lear 21

İki ülkenin Almanya Federal Cumhuriyeti adı altında birleşmesiyle, 9 Kasım 1989 yılında duvar yıkıldı. Duvarın küçük bir kısmı, yaşanan karanlık yılların bir hatırlatıcısı olarak bırakıldı. Duvarları yıkılmış olsa da, Berlin’de hala bu iki farklı kimliğin izlerini görmek mümkün. Aynı şehrin farklı insanlarının duvarla yaşanan hüzünlü öyküleri günümüzde hala pek çok romana ve filme konu olmaya devam ediyor.

Postdamer Meydanı ve modern yapılar
Fotoğraf: Wolfgang Staudt

Duvarın yıkılmasından sonra Doğu Berlin’e yakın tüm semtler restore edildi, pek çoğu da yıkılıp yerine yenileri yapıldı. Duvar varken, sınır kontrol noktası olan, günümüzde Berlin Film Festivali gibi dünyaca ünlü festivallerin sergilendiği Potsdamer Meydanı, ünlü mimarların eserleriyle yeniden yapılandı; şehrin içinde adeta yeni bir şehircik yaratıldı. Doğu-batı ayrımı sırasında doğuda kalan ünlü Brandeburg Kapısı ise, birleşmiş özgür Berlin’in sembolü oldu.

Tarihten günümüze uzanan farklı mimari anlayışı

Berlin’in mimarisi tek tip değildir. Tarih boyunca yıkılıp yeniden inşa edilen şehirde, pek çok mimari tarzını görmek mümkündür. Kentin şekillenmesinde, yaşadığı tarih çok önemli bir rol oynamıştır. Prusya Krallığı, 1871 Alman İmparatorluğu, Weimar Cumhuriyeti, Nazi Almanyası, Doğu Almanya ve yeniden Birleşmiş Federal Almanya Cumhuriyeti’ndeki hükümetlerden her biri, iddialı inşaat programları başlatmış ve her biri kendi tarzını kent mimarisine eklemiştir.

Müzeler adası
Fotoğraf: Bleppo

Kentin tarihi dokusunda müzelerin önemli bir yeri vardır. Spree nehrinin üzerindeki adacık, UNESCO’nun Dünya Mirasları listesinde yer alan ve Almanya’nın tarihi mirasını taşıyan bir toplu müze gibidir. Hatta buraya “müzeler adası” da denir. Bergama Sunağı’nın bulunduğu Pergamon Müzesi de bu adadadır. Hemen yanı başında ise dini motiflerle süslü Bode Müzesi ve Mısır eserlerinin sergilendiği Alte Museum yer alır.

Charlottenburg Sarayı
Fotoğraf: Jean-Pierre Dalbéra

Berlin ve tarih deyince, ihtişamlı Charlottenburg Sarayı’nı da unutmamak gerekir. Barok sanatının önemli eserlerinden olan yapı, İkinci Dünya Savaşı sırasında ağır darbeler almış olsa da yeniden restore edilip eski ihtişamını geri kazanmıştır.

Ünlü mimar Richard Rogers tarafından yapılan Daimler kompleksi
Fotoğraf: Jean-Pierre Dalbéra

Günümüzde kent, Avrupa’daki diğer şehirlerin aksine yeni ve çağdaş bir mimari ile bezenmiştir. Pek çok modern bina ve iş merkezi şehre modern bir görünüm kazandırmıştır.

Berlin, yeşilin de yaygın olduğu nadir metropollerden biridir. Şehrin yaklaşık üçte biri ormanlar, parklar, bahçeler, nehirler, kanallar ve göllerden oluşur; tam ortasında bulunan Tiergarten Parkı dünyanın en güzel parklarından biridir.

Berlin: Tarihten modern çağa kozmopolit bir doku yazısı Kilsan Blog sitesine aittir.



This post first appeared on Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan, please read the originial post: here

Share the post

Berlin: Tarihten modern çağa kozmopolit bir doku

×

Subscribe to Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×