Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

DERUNÄ°...b6 DEVAM YAZISI


HİKAYENİN BAŞI İÇİN

YOL
Daha o gece yola çıkmışlardı. Delikanlı yemek davetini geri çevirdiğine bin pişmanda olsa çok geçti. Dervişinde torbası yoktu. Çıkarıp bir şey verebileceği de yoktu. Neden yürümek zorunda olduklarını anlayamıyordu. Onca yolu gecenin bir vakti gitmeleri de gerekmiyordu ama bunu dervişe anlatabilmek imkansızdı. Ona bu gece gitmesi gerektiği söylenmişti, oda gidecekti. Her bulduğu cevap yeni sorular doğuruyordu.
Tarlaların içinden hızlı, aceleci bir yürüyüş tutturmuş gidiyorlardı. Ay aydınlığında gölgeler, hayalleri zorlayacak oyunlar yapıyordu. Genç adam hala içini kavuran sorularla boğuşuyordu. Daha fazla devam edemeyecekti. Kendini kaçırılmış, zorlanmış hissediyordu. Durdu. Dervişte durdu. Sanki aynı anda.
“Biraz soluklanalım.” Dedi. “Sende şu içini kavuranları kus bakalım.” Sesinde alayda yoktu, merakta. Sadece bilmenin verdiği sakinlik gibi geldi genç adama. Zaten sorular dudaklarının ucundaydı.
“ Önce o ihtiyar kimdi ?”
“ O mübarek zat, benim şeyhim. Büyük bir alimdir.”
“ Beni gönderdiği kim?”
“ O da şeyhim kadar mübarek ve büyük bir evliya, Nakşibend-i,halid-i kolunun bu bölgedeki halifesi”
“ Bizden nasibin yok dedi şeyhin, ne demek bu ?”
“ Bunu senin anlayacağın bir şekilde nasıl anlatırım bilemiyorum aslında.”
“ Sen dene”
“ Her kes her tarikata giremez. Bunu sadece şeyhler ve onların yetiştirdiği büyük veliler bilebilir. Tabii ki Allah izin verirse.”
“ Neye göre kara veriliyor.”
“ Onu bilsem burada seni götüren başkası olurdu. Gönderende …..”
sözünü bitiremedi bir an hata yapmış gibi yüzü allak bullak olmuştu. Genç adam üzerinde durmadı.
“ Peki şeyhinin dediğine göre dedemle manada görüşmüş bu ne demek ?”
“ Rüya gibi diyeyim ama tam rüya değil. Yani……… rabbim gösteriyo işte o mübareklere.”
“ O gittiğimiz adam bana ne öğretecek.”
“ Dini ve manevi ilimleri”
“ Manevi ilim ne demek ?”
“ Bak bu sorularının bir çoğu şu anda sana anlatılamaz. Anlatılabilse de, sende yeni sorular üretecek. O da kafanı iyice karıştıracak. Tasavvufu bilir misin ?Hz. Mevlana’yı, Yunus emre’yi, Akşemseddin’i.”
“Evet”
“ Hah işte onlar gibi birer Allah dostu olman için sana gerekenleri öğretecek.”
“ Şair’mi olucam yani ?”
“ Hay allahım. Yahu sen hangi ülkede büyüdün be mübarek. Eğer onların makamlarına ulaşabilirsen şiirde yazacan, kitap da yazacan ama en önemlisi Allah’ın sevdiği bir kul olacan. Ahlak-i muhammediyle ahlaklanacan. Allah’ın boyasına boyanacan.”
“ Peki bana neden hiç sormadılar. Bakalım ben istiyormuyum ?”
Beklide ilk defa gülümsedi. Halden anlayan bir yoldaş sevgisiyle.
“ Ah be yiğenim. Senin şunca gündür içinde yanıp duran ateş sönmediği sürece, sen er yada geç bu yola girecen. Biz yangını bildik. Sana söneceği yeride gösterelim. Var sen karar ver gayrısına. Söndürecen mi, körükleyecen mi.?”
Haklıydı derviş. Zorla tutamazlardıya kendisini orada. İstediği zaman dönerdi.
“ Neden bu gece yarısı çıktık yola. Yarın dolmuş molmuş bişey bulurduk nasılsa.”
“ Bana bu gece dendi, ben nedeni niçinini bilmem. Emre uyarım. Sana da tavsiyem o zata intisap edeceksen kayıtsız, şartsız teslimiyet şart.”
“ Hah bak bu intisap ne demek.?”
“ Ona teslim olmak demek. Senin o, onunda sen olması demek. Ondan öncesini yok, ondan sonrasını da nimet bilmek demek. Hadi bakalım bu kadar laf yeter. Ne dedi şeyhim boş konuşmaktansa konuşmamak hayırlı.”
“ Bu boş değil ki bak neler öğrendim.”
“ Sen buna öğrenmek mi diyorsun. Daha hiiiç bir şeycikler bilmiyorsun.”
Ayağa kalkmış yürümeye başlamıştı bile. Kalbi bir nebze olsun rahatlayan genç adamda takıldı peşine. Bahçelerin, tarlaların içinden. Hayvan damlarının yanlarından yollarına devam ettiler. her adım bilmeye, anlamaya doğruydu. Ateş daha kuvvetlense de yakmıyordu artık. Canlı tutuyordu. Açlıkta kalmamıştı aklında, yorgunlukta. Bambaşka bir heyecana gebeydi her adım. Havlama sesleri duyulmaya başlamıştı. Belikli köye yaklaşıyorlardı.
“ Köpekler.”
“ Korkma. Onlar kötüyü iyi senden iyi ayırır. Sen gittiğin yeri düşün o yeter seni korumaya”
“ İyide gecenin bu yarısı insanlar uyuyodur.”
“ Teheccüd vakti. Bu saatte yalnızca gafiller uyur. Sen devam et.”
Her şeye de bi cevabı vardı. Çok mu zekiydi. Çok bilgiliydi. Yoksa tam tersine her anlatılana inanan bir safmıydı. Hiçbir halinden bir şey belli olmuyordu.
“ Sen kaç yaşındasın. ?”
“ Beş.”
“ Çok da gençmişsin.” Dalga geçmeye çalışıyordu.
“ Bizde bu yola kabul edildiğin gün doğmuş sayılırsın. Onun için sen doğmamış biri olarak çok konuşuyorsun.”
Havlamalar iyice yakın gelmeye başlamıştı. Tepeyi aşar aşmaz köy önlerine seriliverdi. Köyün dışında tek bir ev, boyasız kerpiç renginde hemen dikkatini çekmişti. Köyde sokak aydınlatması tek tük olmasına rağmen bu evin etrafı özellikle aydınlatılmış gibiydi. İçi ısını vermişti. Bir hayli büyük bir avlusu ve bir birini tren gibi takip eden odaları vardı. Tek katlı olmasına rağmen heybetli görünüyordu. Derviş durdu.
“ İşte seninde hisettiğin gibi o kerpiç eve varacaksın. Kapıyı çal ve bekle ne zaman açarlarsa girersin. Açmazlarsa da ben bilmem. Artık bizden bu kadar.”
“ Sen niye gelmiyorsun.?”
“ Benim iznim buraya kadar.”
“ Neden ?”
“ Yahu sen sormadan konuşamazmısın. Öğrenicen hepsini öğrenicen sabır. Ha, bu yol sabır yolu. Beklemeyide bilecen, dinlemeyide. Hadi hakkını helal et. Bilmeden eziyet vermişiktir.”
Beklemeden sarıldı. Kırk yıllık dost gibi. Kokusunu içine çekti.
“ Bizden yana hakkımız sana helal. Şeyhin ne zaman izin verirse bir çorbamızı içmeye gel. Sana ikram ettik ama kabul etmedin. Nasibindir. Seni bekleyecek.”
“Helal olsun. İnşallah. Ben senin adını bile bilmiyorum.”
“ Zamanı gelince kalbin sana söyler. Allaha emanet ol.”
Gitmişti bile. Yine aynı sakin telaşla. Hızlı olmayan süratle. Hayatına girdiği gibi çıkıvermişti. Bir hayal misalinde.



ŞEYH
Eve yaklaşınca birkaç pencerede ışık olduğunu fark etti. İyi diye düşündü. En azından kimseyi uyandırmak zorunda kalmayacaktı. Kapıya kuvvetlice vurdu. Avlu büyük olduğundan duyulmayabilirdi. Bilemezdi ki yola çıktığından beri her adımı biliniyor. Her sözü duyuluyordu. On dakika boyunca bekledi. O mesafe bile bu kadar zamanda aşılır şimdiye dek açmaları gerekirdi. Tam yeniden kapıyı yumrukluyacaktı ki, dervişin sözleri geldi. Oturdu olduğu yere. Madem sabretmesi gerekiyordu sabredecekti. Sabah çiğinde yükselen toprağın kokusunu çekti içine…….DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ


This post first appeared on Bendedir Kalp Ilahi AÅŸk Yolunda..., please read the originial post: here

Share the post

DERUNÄ°...b6 DEVAM YAZISI

×

Subscribe to Bendedir Kalp Ilahi AÅŸk Yolunda...

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×