Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Dora

O zaman otobüste yanımda oturan sen değildin sanki. Uzun sarı saçlarının doğal rengini bilmeden, bana kuşkulu bir anlayışla bakan gözlerinin yeşiline inanmıştım ben. İncecik bedenin ve uzun parmaklarının arasında sabit aralıklarla dudaklarına götürdüğün sigara o kadar normal görünüyordu ki, odayı tamamiyle kaplayan sigara dumanının arkasında bir şeyler saklıyor olabileceğin ancak çok sonraları aklıma geldi.

Ankara’nın en garip çayevi, kitapçı, konser ve her türlü aktivitesini herkesten önce sen bilirdin (hala açık mıdır bilmiyorum ama su kitabevine beni ilk götürdüğünde, bu daracık kentin arkasında gizemli bir şeyler saklı olduğuna inanacaktım nerdeyse). Pentagram’ın acemi muziğini bile senin övgülerinin ardından farklı bir kulakla dinlemeye çalışmıştım.

Tarihi geçmiş yanılgılara duyduğun özentiye pek bir anlam verememiş olsam da, sonsuz bir kimsesizliğe ve bu gri kentin boş sokaklarında gördüğüm yabancı yüzlere sen alıştırdın beni.

Seni en son gördüğümde -istiklal caddesinin yahudi bir köşesinde- obsesif davranış biçimlerinin hiç kimseye yetmediği bir zaman, elindeki çay bardağını yüzüne yakın tutarak dost kelimelerle teselli etmeye çalışmıştın beni. Kazandığımın farkında bile olmadığım bir sıfatı kaybediyor olduğumu sanıyordun kuşkulu bir anlayışla.

(Gitmesi Gereken Bir yer, yapması gereken bir şeyler olan bu kez bendim)

***

Not: Bakışlarındaki ürpertinin kalıcı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.



This post first appeared on The Abyss, please read the originial post: here

Share the post

Dora

×

Subscribe to The Abyss

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×