Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Åžehir

Yokuşlar çıkılırdı şehirde… Üzerinden ekseriyetle yolcu dolmuşlarının geçtiği çamurlu yokuşlar cıkılır ve inilirdi. Atılan her adım, sebepsiz bir geçmişin kazandırdığı muhalif bir kehanet ve tanımsız bir geleceğin muhtemelen son vereceği muğlak bir kan kaybı arasında kurulabilecek sonsuz değişkenli Birer fonksiyondu. Attığımız her adımda biz bunu daha iyi anlıyorduk; değer kümesinde karşılığı olmalıydı tanım kümesindeki her elemanın.

Görebildiğimiz herkesin sağır olduğunu çok iyi biliyorduk ama yine de anlatmaktan vazgeçmedik. Gözlerimizi kapatıp, karanlığa teslim etmek gerekiyordu anlattıklarımızı. Şehir, içi boş bir yığın mezar ve haddini aşmış bir kaç ağaç dışında anlattıklarımızı hatırlayacaktı en karanlık tarihinde. Kırık bir kalem ve kırık gözlüğümüzün arkasında yatan yarım yamalak bir bilinçle, zamanın en
tutarlı, en kaydadeğer, en bilge, en mükemmel ve en kaçınılmaz kelimelerini yazdık şehrin duvarlarına.

Üzerine duyarsızca yıkılmış bir tarih, zamanla ters orantılı olarak büyüyor ve şehir zihninde taşıdığı kimlikleri Yitiriyordu birer birer. Babadan kalma bir ceket ve bayramdan bayrama giyilen bir kasket kadar gerçekti bu ve şehirlerarası otobüs duraklarında bekleyen herkes Biliyordu Bunu. Kaldırım kenarlarına ve ara sokaklara tebeşirle çizilmiş sek sek kareleri usulca varlığını yitiriyordu. En azından bütün kediler biliyordu bunu ve herhangi bir akşam vakti ben biliyordum.



This post first appeared on The Abyss, please read the originial post: here

Share the post

Åžehir

×

Subscribe to The Abyss

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×