Biz bunu, dinozorla anlattık. Huniyle anlattık. Borazanla anlattık. Düdükle anlattık ama dinleyen pek az oldu. Madem öyle bir de yazıyla anlatalım. Belki de memleketimiz, beklenen okuyan kitlesine erişmiştir de medeniyette zirve yapmışsızdır. Dur bakalım..
Related Articles
Efendim;
TNR (Trap – Neuter – Return), CNR (Catch – Neuter – Return), CNVR (Catch – Neuter – Vaccinate – Return) gibi isimlerle anılan TNR yöntemi; 1960’lardan bu yana uygulanan ve liderliğini Hollanda’nın yaptığı sokak hayvanı nüfus kontrol programıdır.
Catch Veya Trap; ‘yakalama’, Neuter; ‘kısırlaştırma’, Return ise ‘geri bırakma’ olarak çevrilir. Elbette CNVR yöntemindeki Vaccinate, yani aşılama kısmını da unutmamak gerekir.
Bu yöntemlerin tamamında, hayvanların yeniden üremesini engellemek ve nüfusu kontrol altında tutmak vardır.
Yöntemin liderliğini Hollanda’nın yaptığını söylememizin sebebi ise bu ülkede hayvan öldürme sisteminin kullanılmıyor, yalnızca CNVR sisteminin kullanılıyor olması ve ülkede neredeyse hiç sokak hayvanı bulunmuyor olmasıdır.
Ülkemizde de sokak hayvanları veya diğer ismi ile sahipsiz hayvanların koruma ve kontrolü, buna benzer uygulamalara tabidir. 5199 sayılı, Hayvanları Koruma Kanunu; CNVR sistemini temel alır.
Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.
5199 Sayılı Yasa, Madde 6
İlgili yasaya buraya tıklayarak erişebilirsiniz.
Buradan anlaşılacağı gibi; bizim yasalarımızda da “Yakala, Kısırlaştır, Aşıla, Aldığın yere bırak” kuralları geçerlidir.
Kanunda yer alan, “öncelikle” ve “esastır” terimleri ise yanlış anlaşılan unsurlardır. Kimi çevreler, bu ifadelerin, kişi veya kurumlara inisiyatif verdiğini düşünür. Oysa ülkemizde, sokak hayvanı veya diğer herhangi bir hayvanı öldürmek için sınırlı mazeret söz konusudur.
“Ben sevmiyorum” veya “istemiyorum” diyerek, herhangi bir zararı olmayan hayvanları öldürmek, kanun dışıdır. Kaldı ki, hayvan öldürmek, ilgili resmi idarenin sorumluluğu ve yetkisine bırakılmıştır.
Kişiler, “kendilerince” düzen tesis etmek için, hayvan öldüremez.
Bu noktada, ülkemizde zaman zaman yaşanan zehirleme hadiselerini hatırlamak gerekir.
Köpekleri yok etmek için, son derece ciddi toksit etkileri olan zehirleri, kontrolsüzce sahaya yaymak; genel olarak toplum sağlığını tehdit eder.
Bu zehirlerin türüne bağlı olarak, tüm canlı yaşamına etki etmesi söz konusu olabilir. Buna insan hayatını tehlikeye sokmak da dahildir.
Bu bakımdan, bu gibi davranışlara asla girişmemek gereklidir.
TNR yöntemi işe yarıyor mu?
Dünyada köpekleri istememe veya onların sayısından endişe etme 12-13.yüzyıldan sonra ortaya çıkmış bir durumdur. İnsanların yerleşik hayata geçip, köpekleri zorunlu sebepler yerine, statü veya keyif için bulundurmalarının ardından, sokağa terk eylemi, ciddi şekilde yaygınlaşmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, sokak hayvanları payitahtın emri ile özel bir vakıf tarafından bakılırken, Avrupa’da işler hiç iyi değildi. Bazı ülkeler, evcil hayvan vergileri uygulamaya çalışırken sokağa atma vakalarının artmasına sebep oluyor, kimileri ise özel birlikler kurup, şehirde hayvan avına çıkıyordu. Sonuç olarak dünyanın hemen her yerinde bu sorun ciddi bir hal aldı.
Maalesef Avrupa ve çok yaygın olarak Amerika Birleşik Devletleri, uzun yıllar itlaf ile sorunu çözmeye çalıştı. Yaklaşık 1000 senedir devam eden bu çaba ise henüz çözülmüş değil. Öldürme ile sonuç alamayan ülkeler, birer birer TNR metodunu kullanmaya başlıyor ki, ötenazi konusunda en sert uygulamalara sahip ABD’de dahi, durum hızla değişiyor. Bu konuda pilot uygulamalar yapılıyor ve alınan şaşırtıcı sonuçlar, ülke geneline hızla yayılıyor.
Amerikan Ulusal Sağlık Ajansının, konuya yönelik bir araştırmasına buraya tıklayarak erişebilirsiniz.
ABD’nin Virginia Eyaletinin, Fairfax bölgesinde, ötenazi terk edilip TNR metodu 2008 yılından bu yana uygulanıyor. Şehirde kedilerle başlayan çalışmalar, bugün genele yayılma noktasına gelmiş durumda. Tıpkı vahşi hayvanlarda olduğu gibi, köpeklerde de yakın zamanda sistemin bütünü öldürme dışı yöntemlere dönüşmesi bekleniyor.
Fairfax’taki programla ilgili bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Hollanda örneğinin dışında sistemi efektif kullanan pek çok başka ülkeden de söz etmek mümkün. Örneğin; Endonezya’da sistemin başarısı, tüm dünyada ilgiyle izleniyor.
Endonezya’da uygulanan sistemn hakkında yapılan bir araştırmaya, buıraya tıklayarak erişebilirsiniz.
Yok etmek, daha etkili olmaz mı?
Elbette hayır. Her şeyden önce, bir canlının neslini bütünüyle ortadan kaldırmanız mümkün değildir. Kaldı ki, bu hak veya etik de değildir. Öldürerek bir canlının çoğalmasını neden engelleyemeyeceğinizi basit bir hesapla özetleyebiliriz.
Diyelim ki, devasa ekipler kurdunuz ve sokak sokak dolaşıp köpek avlıyorsunuz. 5 bin köpeği öldürdüğünüzü var sayalım. Eğer toplam nüfus 7 bin ise ve siz 5bin köpeği öldürdüyseniz, 2 bin köpek geriye kalmış olacaktır. Bu hayvanlar kısır olmadıkları için, dişi başına yılda 1-2 kez 6-10 yavru verebilirler. Bu durumda 2bin X 8 = 16bin gibi bir sonuç çıkar ki, eğer yavrulama frekansı ve/veya yavru sayısı artarsa, sayı; öldürülen köpek sayısına eşitlenir.
Buraya muhalefet etmek maksadıyla, “hepsini yok ederiz” çıkışında bulunanlar olacağını biliyorum. Yapmayın ve gerçekçi olun. Bununla birlikte, bu işin tarihine bakın.
Hollanda, 1800’lerde başladığı itlaf sistemi ile bir arpa boyu yol kat edememişken, 1960’larda başladığı kısırlaştırma sisteminden mükemmel bir sonuç almıştır. Neden buna ayak diriyoruz?
Hollanda’nın konuya bakışı ve uyguladığı yöntemler hakkında bilgi almak için buraya tıklayın.
Öldürmek gibi korkunç bir fikir neden bu kadar çok insanın kafasında?
İddia: Kısırlaştırma pahalı, uyutma en ucuzu
Kesinlikle uyutma veya bazılarının söylemi ile ötenazi ya da acısız öldürme; bedava değil.
Hatta ucuz da değil.
Kaldı ki, buna ötenazi denemez…
Ötenazi, kişinin iradesi ile yapılır. Hayvanları vurarak veya ilaç vererek yapılan şey; kabaca iradeleri dışında yaşamlarına son vermektir.
Hayvanları vurarak öldürmek ve onlara ucuz zehirler vererek, acılar içinde öldürmek gibi fikirleri zaten mevzu bahis bile edemeyiz.
Burada içerisinde çeşitli sedatifler bulunan ve “sözde” acısız öldüren ilaçların kullanılması tartışılıyor ki, bunların fiyatları hiç de sanılan gibi değil.
Ötenazi fiyatı ne kadar?
Ötenazi iğnesi olarak bilinen uygulama, 100 ila 200 dolar arasında değişen fiyatlara sahip. Hayvanın boyutlarına göre bu rakam değişiklik gösteriyor. Bu durumda buna ucuz diyebilir miyiz? Siz karar verin.
Ötenazi fiyatları ile ilgili bilgi almak için buraya tıklayın.
Kısırlaştırma maliyeti ise bundan çok da fazla değil. Ciddi bir seferberlikle, hayvan severler zaten sürekli kendi ceplerinden yaptıkları bu işlem için seve seve yardımda da bulunur diye tahmin ediyoruz.
Neden olmasın?
Neden hemen, yarın bu işe başlamayalım?
İddia: Tehlikeliler ve hastalık saçıyorlar!
Sokak hayvanlarının bir kısmının tehlike arz ettiği konusunda kimsenin itirazı yok. Zaten bu durumdaki hayvanlar, mutlaka gözetim altına alınıyor ve alınmalıdır da. Ayrıca kanun da bunu emrediyor.
Tehlike arz eden veya hastalık taşıyan hayvanların, tecrit altına alınmaları ve itlafı ile ilgili kanun maddesine 5199 sayılı kanundan erişilebilir.
Burada elimizi vicdanımıza koyup cevap vermemiz gereken soru;
“Bu hayvanların tamamı tehlikeli midir?”
Sorusu olmalıdır.
Elbette değiller.
Genetiği değiştirilmiş yasaklı ırkların dışında kalan köpeklerin çok az kısmı doğuştan ve kendiliğinden tehlikeli oluyor.
Bu hayvanların saldırganlık güdülerini tetikleyen ise, güvende hissetmemeleri durumu olarak özetlenebiliyor. Sokakta, kimseye zararı olmayan hayvana, şiddet uygulayan insanları engellersek; inanın saldırgan köpek sayısını dramatik şekilde azaltabiliriz.
Bu sayede, kısırlaştırma sistemi ile başladığımız sayı azaltma sürecini, şiddet olmadan tamamlayabilir, birkaç senede gözlerimize inanamayacağımız sonuçlar elde edebiliriz.
İddia: Hayvan severler, her taraf köpek dolsun istiyor!
Bu iddia, o kadar mesnetsiz ve tutarsız bir iddia ki!
Şu metni azıcık okuyan hiç kimse bunu tekrar dile getiremez.
Düşünelim…
Hayvan severler, kısırlaştırma yapılmasını isteyerek neye varılmasını istiyor?
Sizce bunu isteyen birisi sayının artmasını istiyor olabilir mi?
TNR sistemini savunan hayvan severlerin tek bir beklentisi vardır, o da;
“Hayvanların eziyet çekmeden, öldürülmeden ve hapsedilmeden yaşamaları, bu arada sayılarının hızla azaltılması.”
Beklentisidir.
Yani kimse aslında sokaklar köpekle dolsun istemiyor.
Aksine, öldürülsün diyenlerden daha fazla ‘sayılarını azaltma’ talebi, TNR savunucusu hayvan severler tarafından dile getiriliyor.
Söylem: “Senelerce bekleyecek miyiz? Hemen çözüm istiyoruz!”
Evet senelerce bekleyeceğiz.
2004 yılında kabul edilen 5199 sayılı yasa, o günden itibaren yerel yönetimler tarafından eksiksiz uygulanmış olsaydı, aslında 2023 yılında bunu konuşuyor olmayacaktık.
Bir köpeğin en iyi koşullarda ortalama yaşamının 15 yıl olduğunu, sokakta ise bu sayısının ortalama 2 yıl olduğunu kabul edecek olursak, aslında sorununun yıllar önce ortadan kalkması gerekiyordu.
Suç hayvan severlerde mi?
Elbette hayır!
Twitter kullananlar iyi bilir.
TNR yöntemini dile getiren hayvan severler, küfür kıyamet cevaplar alırlar.
Örneğin; “mama lobisi” diye bir şey icat edildi.
Bu kapsamda, hayvan severlerin, mama firmaları tarafından desteklendiği ve hayvanların sokaklarda çoğalmasını istedikleri gibi, tuhaf bir iddia dile getirilir.
Nasıl oluyor da kısırlaştırıp sayılarının azalmasını isterken, aynı zamanda sayılarının çoğalıp sokaklarda olmalarını istiyor olabiliriz, biz orasını pek anlamıyoruz.
Biz ne zaman bir belediyeyi,
“Neden kısırlaştırma yapmıyorsunuz?”
Diye tenkit etsek, birileri çıkıp;
“Mama lobisisiniz, bütün köpekleri öldüreceğiz, tek çözüm itlaf”
Gibi provokasyon içeren saldırılar yapıyor.
Bu arada bu tartışma sürerken, hayvanlar yine kısırlaştırılmıyor ve sorun devam ediyor.
Kısaca bu tartışma, aslında sorunun çözümünü engelliyor. Konuyu sulandırıp odağı başka yere çeken bir grup insan, sayıyı azaltma çabamıza resmen engel olmaya çalışıyor.
Hatta;
“Kısırlaştırma etik değil, öldürelim”
Diyenler bile oluyor.
Gözlerimize kulaklarımıza inanamıyoruz ama vicdani olmayan çözümleri geçtik, artık mantık dışı saldırılarla karşı karşıyayız.
Şimdi bu süreci bloke ederek, sayıların azalmasına engel olanlar mı “mama lobisi” yoksa bizler mi? Varın yorumu siz yapın.
Kısırlaştırma yetmez!
Kısırlaştırma, sokaktaki mevcut hayvanların sayısını azaltmak için uygun çözüm olarak görünüyor ancak aralarına yeni ve kısır olmayan hayvanların katılması, bu süreci sekteye uğratır.
Sokağa terk etme durumunun engellenmemesi halinde, bu seferberliğin bir anlamı yoktur. Yukarıda yaptığımız sayı artış hesabı, sokağa terk edilen her köpekle marjinal biçimde artmaya devam eder.
Ülkemizde 2022 yılında bütünüyle zorunlu hale gelen çip uygulaması, bu durumun kontrolü için faydalı bir yöntemdir. Bu konuda devletin daha ciddi müeyyideler getirmesini, çiplenmemiş hayvan ve sokağa terk etme cezasının ciddi seviyelere çıkarılmasının faydalı olacağını düşünüyoruz.
Ayrıca yasa dışı evcil hayvan üretimi yapanların da önemli cezalarla karşılaşması gerekir ki, bu kişilerin satış yapamadıkları hayvanları çevreye terk etmeleri riskinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Neden kontrol edilmeleri gerekiyor?
Bir iddia; sokak hayvanlarının kontrol edilmeden kendi hallerine bırakılmasıdır ki, biz bunu asla kabul etmiyoruz.
Kısırlaştırmanın vicdani olmadığı ve/veya hayvanların nüfuslarına müdahale etmenin doğa kurallarına aykırı olduğu gibi iddialar bulunur.
Bunların vicdani kısmını anlayabiliyoruz ancak aslında sokak hayvanı nüfusunun artışı, çok da doğal bir durum değildir ve kontrolü gereklidir.
Köpek nüfusu, insanlar olmadığında artmaz. Köpeğin, örneğin; kurt gibi bir doğal ortamı yoktur. İnsan tarafından beslenmeleri halinde refaha erer ve sayıları artar.
Yani kısır olmayan bir sokak hayvanını beslersek, sayısını geometrik olarak çoğaltmış oluruz. Bu da doğal bir durum değildir.
İnsana bağımlı olarak yaşayan bu canlıların, sokakta kendi başlarına hayatta kalma olanakları çok sınırlıdır.
Zaten çok uzun süre de yaşamazlar. Bu nedenle, sokakta sayılarının artması yerine, mümkün olduğunca azalmasının sağlanması ve insan himayesindeki sayısının varlığını koruması sağlanmalıdır. Zaten buna da nüfus kontrolü diyoruz.
Elbette bunu yaparken, şiddet ve zulüm yöntemini hiçbir şekilde kabul etmiyor, TNR ile çözüme ulaşmayı istiyoruz.
Ne yapalım?
Aslında formül ortada, kanun hazır ve yürürlükte. Tek yapmamız gereken bir konsensüs oluşturmak ve talep etmek. TNR, dünyadaki örnekleri ile etkili bir yöntemdir. Vicdanidir ve sonuçları ortadadır.
Belediyelerin görevlerini eksiksiz yerine getirmeleri gerekmektedir ki, bunun için resmi başvurular yapılmalıdır.
Vatandaşlık görevlerimizden birisi olan, kamu idarecilerini sorunlar noktasında bilgilendirmek yoluna gidebilir, sorunu hep birlikte hızla çözebiliriz.
Kaynaklar
https://www.researchgate.net/publication/355760245_Stray_Animal_Population_Control_Methods_Public_Health_Concern_Ethics_and_Animal_Welfare_Issues
https://business.gov.nl/regulation/animal-welfare-requirements/