Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Bölüm 19 - Başlangıç

Semih duvara yaslanmış öylece boşluğa bakıyordu. Bu nasıl olabilirdi ki? Sevdiği insan nasıl böyle soğukkanlı bir katil olabilirdi? Üstelik herkesi kandırmıştı. Böylesine sevecen, iyi niyetli ve güvenilir biri nasıl ajan olabilirdi? Bunları düşünmek kafasını patlatacaktı. Başına korkunç bir ağrı girdi. Kendisini aldatılmış hissediyordu. Birden omzuna dokunan bir el onu düşüncelerinden uzaklaştırdı.

“Gitmemiz lazım Semih. Ne halde olduğunun farkındayım ama burada beklersek bizi bulurlar.” dedi Matthew.

“Doğru söylüyor dostum. Bende en az senin kadar şoktayım ama bir an önce burdan gitmeliyiz.” Diye onayladı Udo.

Semih normal bir günde olsa saatlerce bunu düşünebilirdi. Ancak Udo ve Matthew’in söyledikleri doğruydu. Oradan bir an önce uzaklaşmaları lazımdı. Kendine gelmek için silkindi. Rüzgar tünelinin sonundaki kapıya doğru koştular. Oraya vardıklarında Matthew kapıyı araladı ve etrafı inceledi. Birkaç güvenlik görevlisinin kesişen koridordan koşarak geçtiğini gördü. Matthew’i farketmemişlerdi. Sinem’in peşinden koşuyorlardı şüphesiz. Adamlar geçtikten Sonra Matthew bir müddet bekledi. Güvenli olduğundan emin olduktan sonra diğerlerine seslendi. Udo ve Semih Matthew’in işareti ile odadan çıktılar. Enerji Santraline ulaşmak için ileride kesişen koridordan sağa gitmeleri gerekiyordu. Bu koridor az evvel güvenlik görevlilerinin koştuğu koridordu ve güvenli olmadığı aşikardı.

“Beni takip edin. Olabildiğince hızlı ilerlemeliyiz.”

Semih ve Udo onaylarcasına kafa salladı. Udo biraz kendine gelmişti. Artık Semih’in desteği olmadan yürüyebiliyordu. Semih her ihtimale karşın yine bitkin düşebilir diye Udo’nun yanından ayrılmıyordu. Matthew hızlı adımlarla kesişen koridora yürüdü. Önce sağ tarafı kontrol etti. Gelen kimse yoktu. Sonra sol tarafa baktı. İleride koşan güvenlik görevlilerini gördü. Sinem’i bulmak için koşturuyorlardı. Birkaç saniye sonra gözden kayboldular. Matthew rahatlamıştı. Sonra eliyle gelmeleri için işaret yaptı. İkili hızlı adımlarla onun yanına gittiler. Matthew önden onlar arkadan sağ taraftaki koridora girdiler. Matthew hızlı adımlarla önde ilerliyordu. Semih ve Udo olabildiğince hızlı şekilde onu takip ediyorlardı. Udo için yürümek çokta kolay değildi şüphesiz. Birkaç dakika yürüdükten sonra nihayet Enerji Santrali’ne giden koridor göründü. Matthew hızlıca koridoru kontrol etmeye gitti. Sol tarafta kimse yoktu ancak sağ tarafta yatakhanelere giden koridorun sonunda iki silahlı adam bekliyordu. Matthew beklemeleri için işaret yaptı. Semih işareti görünce heyecanlamıştı. Sonuçta bu işaretin iyi bir anlamı olamazdı. Udo da tedirgin olmuştu. Bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyordu. O esnada kapıda bekleyen güvenlik görevlilerinden yaşlı olan Matthew’i farketti.

“Hey… Kim var orada?” diye bağırdı.

Semih iyice korkmuştu. Farkedildiklerini anlamıştı. Kaçış için yol açık mı diye geriye baktı. Geriden gelen kimse yoktu. O tarafa koşup belki başka yönden çıkabiliriz diye düşünüyordu. Matthew hızlı düşünmek zorundaydı. Diğer güvenlik görevlisi hemen anons geçti. “Birinci seviye 3. koridorda bir kişi gözlemlendi. Şahıs erkek. Tekrarlıyorum birinci seviye 3. koridorda bir erkek gözlemlendi.”.

Diğer güvenlik görevlisi elindeki otomatik tüfeğin kurma kolunu çekti. Hızlı adımlarla koridorun ucuna doğru yürümeye başladı. Semih ve Udo çok gerilmişti. Geriye koşmak için hazırlandılar. Matthew hızlıca yanlarına geldi.

“Matthew Kemp dediğimde hızlıca karşı koridora koşacaksınız. O zamana kadar burada bekleyin.

İkisi de buna anlam verememişti. Silahlı adamların önünden koşmak çokta akıllıca görünmüyordu. Tam Udo bir şey diyecekti ki Matthew sözünü kesti.

“Bana güvenin.” dedi ve hızlıca koridorun ucuna geri döndü. Ellerini havaya kaldırdı ve güvenlik görevlisine doğru yürümeye başladı. Semih ve Udo şaşkın şaşkın Matthew’a bakıyordu. Semih kalbinin hızla çarptığını hissedebiliyordu. Kalbi sanki yerinden fırlayacak gibiydi. Matthew yavaş adımlarla güvenlik görevlisine doğru yürüyordu. Adam silahı Matthew’a doğrulttu. Üzerindeki paçavra kıyafetleri görünce iyice kuşkulanmıştı.

“Sende kimsin ve burada ne arıyorsun? Ayrıca üstündeki bu kıyafette ne böyle?”.

“İki aydır laboratuvardan çıkmadım, çok işim vardı.” diye cevapladı.

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun pislik? Ben sana düzgün konuşmayı öğretirim şimdi. Söyle lanet olası sen kimsin?” dedi.

Matthew bu esnada güvenlik görevlisine iyice yaklaşmıştı. Kapının yanında duran adamda silahına uzandı. Bir eli de sürekli telsizdeydi. Matthew’in karşısında duran adam sinirli bir şekilde bağırdı.

“Seni pislik sana söylüyorum adın ne? Hemen söylemezsen seni hemen burada vururum. Adın ne serseri?”

Matthew soğuk kanlılıkla adamın gözlerine baktı. Ciddiyetini hiç bozmuyordu. Adam Matthew’in bakışlarından irkilmişti. Matthew iyice adama sokuldu.

“Adım Matthew Kemp.” dedi.

Adam bu ismi duyunca tüyleri diken diken olmuştu. Matthew’in suratına dikkatlice baktı. Kirli ve dağınık saçları, tüm yüzünü kaplamış sakallarının arasında duran surat gerçekten de benziyordu. Böyle bir şey mümkün olamazdı. Bu esnada Semih ve Udo bekledikleri sinyali almıştı. Hızlıca koridordan fırladılar ve karşıdaki koridora daldılar. Silahlı güvenlik görevlisi bunu hemen farketti ancak silahı o tarafa doğrulttuğunda ikili çoktan gözden kaybolmuştu. Bu tamda Matthew’in istediği şeydi. Matthew havada duran sol eliyle hızlıca silahı kavradı, kenara çekti ve adamın suratına sağ dirseğiyle bir darbe indirdi. Adam darbenin etkisiyle geriye savruldu. Hemen kendini toparladı ve elini jopuna uzattı. Matthew bunu farkedince güvenlik görevlisinin eline bir tekme indirdi. Adamın eli darbenin etkisiyle geri savruldu. Matthew bunu fırsat bilip adamın midesine bir yumruk indirdi. Bu esnada arkadaki güvenlik görevlisi silahına davrandı. Ateş etmek için uygun aralığı kolluyordu ancak önünde arkadaşı vardı. Silahla saldıramayacağını farkedince Matthew’in üzerine koşmaya başladı. Matthew bunu farkedince önünde duran adamın jopunu tuttu ve elinin içiyle adamın çenesine bir aparkat indirdi. Adam kafası darbenin etkisiyle geriye doğru fırladı. Matthew bunu fırsat bilip adamın midesine bir tekme indirdi. Adam tekmenin etkisiyle üzerine doğru koşan arkadaşının kollarına düştü. Güvenlik görevlisi kollarına düşen arkadaşını tutup kenara çektiği sırada suratına doğru gelen jopu farketti. Kaçması için fırsatı yoktu ve yediği jopun etkisiyle duvara doğru savruldu, kafasını duvara çarptı ve yere yığıldı. Matthew iki adamı etkisiz hale getirdikten sonra kapıya doğru yöneldi. O esnada kapıdan girmeye çalışan  güvenlik görevlilerini gördü. Yapabileceği en mantıklı hareket kaçmaktı.

Udo ve Semih koridorun köşesinde Matthew’i bekliyordu. Kavga sesleri kesilince ikiside irkildi. Matthew’den bir sinyal bekliyorlardı. Birkaç saniye sonra Matthew birden karşılarında belirdi. Udo onu görünce geri sıçradı. Semih’te afallamıştı.

“Tüm gücünüzle kaçın!” diye seslendi Matthew ve koşmaya başladı.

Semih ve Udo onu takip ediyordu. Koridorda biraz ilerledikten sonra arkalarında güvenlik görevlileri belirdi. Ateş etmek için hazırlanıyorlardı. Matthew ilk koridor ayrımında sağa baktı. Sağdaki güvenlik görevlileri onu farketmemişti ancak arkalarında birileri varken onlarla dövüşemezdi. Hemen sola döndü ve hızla koşmaya devam etti. Udo ve Semih nereye gittiğini sorgulamadan onu takip ediyordu. Zaten şu durumda tek umursadıkları peşlerindeki adamlardan kurtulmaktı. Matthew koridorun sonundaki kapıya ulaştı ve kartı okutup ikinci seviyeye girdi. Udo ve Semih’te onu takip etti. Matthew ne tarafa gideceğini düşünmek için bir süre durakladı.

“Sağa dön, Athena laboratuvarında saklanabiliriz.” diye bağırdı Semih.

Matthew çok fazla bir seçeneği olmadığı için Semih’in söylediğini dinledi ve laboratuvarın olduğu koridora saptı. Laboratuvarın kapısına varıncaya kadar kimse karşılarına çıkmadı ancak hala peşlerindeki adamların bağırışlarını duyabiliyorlardı. Laboratuvara girdikten sonra Matthew etrafa bakındı.

“Burada kapana kısıldık, bu hiç iyi bir fikir olmadı.” dedi.

“O an aklıma en mantıklısı bu geldi, ne yapabilirdim.” diye cevapladı Semih.

“Harika şimdi ne yapacağız adamlar peşimizde!” diye söylendi Udo.

“Tamam beyler sakin olun, zaten çok fazlada seçeneğimiz yok. Yardım edin kapının arkasını kapatalım” dedi Matthew.

Semih ve Udo bunun mantıklı olduğunu farketti ve çevrede gördükleri büyük dolapları laboratuvarın kapısına sürüklediler. Dışarıda koşuşan adamların ayak sesleri duyuluyordu. Koridorlarda kimse varmı diye dolanıyorlardı. Matthew oradan nasıl çıkacaklarını düşünmeye çalışıyordu. Gergin olduğu her halinden belliydi. Udo ise bir duvara yaslanmış stresten eli ayağı titriyordu. İçinde bulundukları durum çok kötüydü ve ne yapabileceklerini bilmiyorlardı.

“Athena’ya soralım! Buranın tasarımını çok iyi biliyor, hatta bizim bilmediğimiz yerlerini bile…” diye atıldı Semih.

“Şu durumda başka şansımız yok sanırım.” diye cevapladı Matthew.

Semih hızla Athena’nın bağlı olduğu kontrol konsolunun başına koştu. Mikrofonu ve monitörü açtı ve konuşmaya başladı.

“Merhaba Athena.”

“Merhaba Semih Bey nasılsınız?”

“İyiyim Athena. Senden bu laboratuvarın tasarımını görüntülemeni istiyorum.”

“Tabi ki Semih Bey” dedi Athena ve birkaç saniye sonra odanın tasarımını monitöre verdi. Tasarım laboratuvarın duvarlarını ve masaların düzenini içeriyordu.

“Şimdi senden gizli oda veya bölmeleri görüntülemeni istiyorum”.

“Maalesef gizli oda bulunmamakta ancak bölmeleri görüntüleyebilirim” diye cevapladı Athena ve iki adet gizli bölmeyi tasarım üzerinde belirtti.

“Bunlar işimize yaramaz.” diye söylendi Udo.

“Peki şimdi senden havalandırma kanallarını göstermeni istiyorum.” dedi Semih.

“Tabi ki Semih Bey.” diye cevapladı Athena ve birkaç saniye sonra havalandırmaları tasarım üzerinde görüntüledi.

Semih birden irkildi. İlk defa böyle bir şeye şahit olmuştu. Athena olması gerekenden çok daha yavaş çalışıyordu. Bir problem olduğunu sezmişti.

“Harika elimizde hiçbir şey yok. Burada kapana kısıldık bize ulaşmaları an meselesi.” diye söylendi Udo.

“Bugün New York’ta hava sıcaklığı kaç derece söyler misin Athena?” diye sordu Semih Udo’ya aldırmadan.

Udo ve Matthew ne olduğunu anlayamamıştı. Udo kızgın bir ifadeyle Semih’in suratına bakıyordu. Matthew Semih’in bir şey peşinde olduğunu anlamıştı ama ses etmedi.

“25 °C “ diye cevapladı Athena.

Semih dehşet içinde Athena’nın monitörüne baktı. Onun surat ifadesini gören Matthew ve Udo’da gerilmişti. Bu anlamsız soru ve bu cevabın neden bu kadar şaşırtıcı olduğunu ikiside anlayamamıştı.

“Biri seni internete bağlamış. Ne yapmaya niyetli isen lütfen sakın yapma!” dedi Semih. Sesi titriyordu ve dehşete düşmüştü.

Udo bunu duyunca irkildi. Ne olduğunu anlayamamıştı. Matthew’da durumu iyice garipsemişti. Üçüde olayın şokunu yaşarken birden monitörde bir ibre belirdi. Yüzde biten bir ibreydi ve hızla artıyordu. Semih ibrenin ne olduğunu anlamamıştı ancak iyi bir şey olmadığını tahminedebiliyordu. O esnada kapının zorlama sesleri duyuldu. Üçüde kapıya doğru baktı. Birileri laboratuvara girmeye çalışıyordu. Güvenlik görevlileri onları bulmuştu.

“Kapıyı içeriden desteklemişler, içerideler!” diye bir bağırış sesi duyuldu.

Güvenlik görevlileri kapıyı omuzlarıyla zorluyordu. Paniğe kapılmışlardı ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Kapının önündeki dolaplar gitgide yerinden oynuyordu. Matthew hızla yerinden fırladı ve dolapları arkadan desteklemeye başladı. Ancak güvenlik görevlileri daha kuvvetliydi ve Matthew’in gücü onlara yetmiyordu. O esnada Semih kafasını monitöre çevirdi. İbre yüzü gösteriyordu. Birden Athena’nın sesi duyuldu.

“Üzgünüm Semih Bey, ancak benim buradaki işim bitti. Artık gitmeliyim, temizlemem gereken bir tümör var. Ayrıca merak etmeyin birazdan peşinizi bırakacaklar.” dedi ve monitörün görüntüsü birden kesildi. Semih birkaç saniye ifadesizce ekrana baktı. Sonra birden korkunç bir patlama sesi duyuldu. Semih korkuyla yerinden fırladı. Üçüde dehşet içinde kalmıştı. Güvenlik görevlileri kapıyı zorlamayı bırakmıştı. Birkaç telsiz konuşması yaptıktan sonra koşarak oradan uzaklaştılar.

“Sanırım gittiler. Hadi buradan çıkmamız lazım.” dedi Matthew.

Semih ve Udo silkindikten sonra dolapları çekmek için Matthew’a yardım ettiler. Hepsi çekildikten sonra Matthew kapıyı açtı ve dışarıda kimse varmı diye gözetledi. Kimseyi görmeyince diğerlerini de yanına çağırdı. Hızlı adımlarla en yakın koridora saptılar. Birinci seviyenin olduğu kapıya geldiklerinde kimse ortada yoktu. Bu durum onları tedirgin etmişti ancak tam da istedikleri şeydi. Hızlıca kapıdan geçtiler ve birinci seviyeye girdiler. Enerji santraline giden yöne doğru koşar adımlarla ilerlediler. Karşılarına hala kimse çıkmamıştı. Üçü de Sinem’in ortalığı iyice karıştırdığını düşünüyordu ki bu çokta işlerine gelmişti aslında. Karşılarına çıkan kapıdan girip yemekhaneden geçtiler. Yemekhanede de kimse yoktu ve bu çok ilginçti. Normalda yemekhane sürekli çalışan bir yerdi. Ocaklar ve tüm hazırlanan yemekler orada bırakılmış ve yemekhane terkedilmişti. Patlama sonrası tüm bölgeleri güvenli bir yere tahliye etmişlerdi anlaşılan. Yemekhaneyi geçtikten sonra seralara gelmişlerdi. Seralar oradaki yaşamın sürdürülmesi için sebze meyve üretiminde kullanılıyordu. Üretilen ekinlere kolay ulaşılabilmesi içinde yemekhanenin hemen arkasına kurulmuştu. Üçlü seralardan geçerken koridorun kesiştiği noktada birden karşılarına Dr. Malinsky çıktı. Tam Matthew ile çarpışacaktı ki Matthew onu sıkıca kollarından tuttu ve bunu engelledi. Dr. Malinsky karşısındaki saçı başı dağınık adamı görünce korkmuştu. Ancak adamın kollarındaki gücü hissedince ve ona bu kadar yakın olunca biraz da tahrik olmuştu. Şaşkın bir şekilde Matthew’in gözlerine baktı. Ondan etkilendiği belliydi. Birkaç saniye sonra silkinip kendine geldi. Matthew’da kollarını bırakmıştı.

“Sizin burada ne işiniz var? Herkes sığınaklara gidiyor. Ortalık savaş alanı gibi. Birkaç suçlu dışarıdaymış ancak dahada kötüsü korkunç bir patlama olmuş.” dedi Dr. Malinsky.

“Kaçan suçlulardan bizimde haberimiz var. Patlamayı da onlar mı yapmış?” diye sordu Udo. Dr. Malinsky’nin suçluların kim olduğunu bilmediğini anlamıştı.

“Hayır suçlular değil. Patlamayı yapan Şekil Değiştirenmiş.” diye cevapladı Dr. Malinsky.

Semih bunun Athena’nın işi olduğunu o an anlamıştı. Athena bir şeyler peşindeydi ve bir şekilde Şekil Değiştiren’i ele geçirmişti. Semih onun hangi amaçla bunu yaptığını bilmiyordu ancak emin olduğu tek bir şey vardı. Athena her ne peşindeyse sonuçları korkunç olacaktı.

“Bunu yapan Athena bundan eminim. Birisi onu internete bağlamış. Korkarım bu sadece başlangıç.” dedi Semih. Sesinde tedirginlik vardı.

“Bu kadar sohbet yeter buradan hemen uzaklaşmalıyız. Dr. Malinsky bir an önce sığınaklara gitmelisiniz. Burası güvenli değil.” dedi Matthew.

“Kesinlikle aynı fikirdeyim. Peki ya siz?”

“Biz o kaçan suçlularız hanımefendi.” diye cevapladı Matthew. Yüzünde alaycı bir tebessüm vardı.

Dr. Malinsky birden heyecanlandı. Korkuyor gibiydi ancak hissettiği tam anlamıyla korku değildi. Karşısındaki paçavralar arasındaki adamı gerçektende çekici bulmuştu. Şu an hissettiği duygulara kendiside anlam veremiyordu. Kendine gelmek için silkindi. Matthew ona göz kırptı ve sonra üçlü oradan uzaklaştı.

Birkaç dakika sonra enerji santraline varmışlardı. Matthew koridorlar arasında hızlı adımlarla ilerliyordu. Girmeleri gereken odanın yerini bulmaya çalışıyordu. Aradan biraz zaman geçince aradığı kapıyı bulduğunu farketti.

“Bu taraftan çabuk.” diye seslendi.

Kapının kolunu zorladı ancak kilitliydi. Geri çekildi ve var gücüyle kapıya tekme attı. Kapının kilidi darbenin etkisiyle kırıldı ve kapı ardına kadar açıldı. Oda bir çeşit erzak dolabıydı ve her yer dağınıktı.

“Bu kadar karmaşanın içerisinde o hapları nasıl bulacağız?” diye sordu Semih.

“Elimizle koymuş gibi …” diye cevapladı Matthew ve gülümsedi.

Metal rafların üzerindeki eşyaları kenara fırlattı. Arkadaki duvarda bulunan bir tuğlayı yerinden çıkardı. Semih bunu görünce tebessüm etti. Kendisi de anahtarı aynı şekilde bulmuştu. Matthew duvardaki oyuktan bir kutu çıkardı. Kutuyu rafın üzerine koydu ve içindekileri çıkarmaya başladı. Birkaç saniye sonra güvenlik görevlilerinin ayak sesleri duyuldu. Kendi aralarında kaçakları bulmaları gerektiğine dair bağrışıyorlardı. Matthew fazla zamanları kalmadığını anlamıştı. Hemen ikisinide birer hap verdi.

“Çabuk bunları yutun. Fazla zamanımız yok.” dedi.

Kendiside bir hap yuttuktan sonra odanın kapısını kapattı ve arkasına kutular yığmaya başladı. Gittikçe kollarının güçsüzleştiğini hissediyordu. Arkasını dönüp baktığında Udo’yu bir kutunun üzerinde yığılmış vaziyette gördü. Semih başında duruyordu. Semih’in de gözleri kapanmaya başlamıştı.

“Sence işe yarayacak mı?” diye sordu Semih. Sesi zorlukla duyulabiliyordu.

“Yaramak zorunda.” diye cevapladı Matthew.

Semih’in gözleri birkaç saniye sonra kapandı. Matthew’in gözleri kapanmadan önce duyduğu son şey odanın kapısının tekmelendiğiydi. İşe yaramasını umut ederek o da uykuya daldı.

Kapı büyük bir gürültü ile açıldı. Arkasında duran kutular ardı ardına gelen darbelerin etkisiyle etrafa saçılmıştı. Ekibin başındaki kişi odaya bakıyordu ancak hiçbir anlam veremiyordu. Birkaç dakika etrafı inceledi ancak bir şey bulamadı. Telsizine uzandı ve anons geçti.

“Efendim enerji santralindeki malzeme odasında bir ses duyduk ancak içeride kimse yoktu. Üstelik ilginç bir şekilde kapının arkasına kutu yığılmıştı. Burada gizli bir geçit olma ihtimali var mı?”

“Boşuna uğraşmayın elimizden kaçtılar. Ekibi toplayıp diğerinin peşinden gidin.” diye talimat verdi telsizin ucundaki kişi.

Yapması gerekeni biliyordu. Aylarca kaçış planını düşünmüştü zaten. Tüm gücüyle koşarak seraların arasında geçti ve ulaşım araçlarının bulunduğu bölüme ulaştı. Kapıdan geçtikten sonra geniş bir alana geldi. Burası havaalanıydı. İçeride iki adet uçak vardı. Bir tanesi Harrier tipiydi ve olduğu yerde havalanabiliyordu. Sinem onu gözüne kestirmişti. Kaçış için bu bölümü kullanacağını ve uçak bulabileceğini biliyordu ancak Harrier onun için bir sürpriz olmuştu. Bu işini kolaylaştıracaktı. Uçağın yanında iki tane adam vardı. Biri kuyruk tarafında biri de ön tarafta duruyordu. Alandaki diğer adamlara görünmeden ilerleyebilirdi. Bu iki adamı etkisiz hale getirebilirse oradan kaçabilmesi için engel kalmayacaktı.

Etraftaki kolilerin ve konteynerlerin arasından görünmeden uçağa doğru yanaştı. İki adamın konumunu iyice incelemişti. Önce kuyruk tarafındakini halledecekti. Sessizce kutuların arasında ilerledi. Adamların dikkatini dağıtması gerekiyordu. Gözüne ilerideki yangın söndürme tüpü ilişti. Eğer ateş edip onu patlatabilirse istediği karmaşayı yaratacaktı. Dalaştığı güvenlik görevlilerinden birinin silahını yanına almıştı. Silahı yangın tüpüne doğrulttu ve derin bir nefes aldı. Sonra yavaşça nefes verdi. İyice konsantre olduktan sonra tetiğe bastı. Patlama sesi güvenlik görevlilerini çok korkutmuştu. Hepsi panik içinde patlama olan yere doğru koşuşturdu. Sinem istediği fırsatı bulmuştu. Ön taraftaki güvenlik görevlisi patlama bölgesine doğru koşturdu. Arka taraftaki ise bulunduğu yerden inceliyordu. O an dikkati dağıldığı için arkasından yaklaşan kişiyi farketmemişti. Sinem’in bıçağı adamın boğazını kesti ve adam oracıkta çırpınarak can verdi. Sinem hızlı adımlara uçağa bindi. Göstergeleri kontrol etti ve gerekli ayarları yaptı. Uçağın motorları çalışmaya başlayınca güvenlik görevlileri patlamanın bir aldatmaca olduğunu anladı. Hepsi silahına sarılıp ateş açmaya başladı. Sinem karşısında duran çıkış kapısına füzelerden birini fırlattı. Çıkış kapısı korkunç bir gürültü ile havaya uçtu. Adamların bir kısmı patlamada ölmüştü. Dumanlar dindikten sonra kapıda açılan yarık belirdi. Bu yarık uçağın geçmesi için yeterliydi. Arka taraftaki kapıdan silah sesleri duyuldu. Binanın iç kısmından gelen güvenlik görevlileri Sinem’e ateş açmışlardı. Sinem uçağı kapıya doğru ilerletti ve sonra ters çevirerek kapıya ateş açtı. Adamların bir çoğu açılan ateşte hayatının kaybetti. Sinem daha fazla adam gelmesini engellemek için kapıya bir füze fırlattı. Kapı büyük bir gürültü ile patladı. Havaalanın üst kısmında bir göçük oluştu. Sinem patlama sonrası uçağı çıkış tarafına doğru döndürmeye başladı. Birkaç saniye sonra kapının arasından koşarak gelen Klauss Friedmann belirdi. Sinem’e öfke dolu bakışlar savuruyordu. Sinem uçağı döndürürken onu farketti ancak onunla zaman kaybedemezdi. Uçağı çıkışa doğru yöneltti ve yavaşça havaalanından çıktı. Klauss öfkeyle yumruğunu sıkıyordu. Havaalanı parçalanınca kutupların buz gibi soğuğu her yere dolmuştu ancak o soğuğu umursamıyordu. Arkasından koşan bir güvenlik görevlisi belirdi. Elindeki kürkü Klauss’un omuzlarına bıraktı.

“Efendim donacaksınız içeri girmeliyiz.” dedi.

Klauss birkaç saniye daha uzaklaşan uçağı izledi. Adamın söylediği doğruydu orada kalırsa donacaktı. Yavaşça arkasını döndü ve yine yavaş adımlarla oradan uzaklaştı.

Ellerini arkasında kavuşturmuş odasının camından dışarıyı izliyordu. Düşünmesi gereken çok şey vardı. Yapılması gereken çok iş olduğunu biliyordu ve bunları yoluna koymalıydı. Birkaç saniye sonra kapı çaldı.

“Gel.” diye seslendi Klauss.

Kapı açıldı ve Dr. Krueger sakin adımlarla içeri girdi. Klauss’un yanına doğru yürüdü. Sinirliydi ancak patlamak istemiyordu. Bu sebeple sakin tavırlarla konuşmayı denedi.

“Hepsini elimizden kaçırdık. Matthew çok akıllı biri. Bu kaçışı çok önceden planlamış olmalı. Sinem’de beklenmedik derecede başarılı çıktı. Ancak bunlardan daha önemli sorunlarımız var. Athena’yı internete neden bağladın? Doğurabileceği sonuçları hiç düşünmedin mi?”

“Kapa çeneni!” diye tersledi Klauss.

“Her şeyin bende farkındayım. Athena’yı bağlamak zorundaydım çünkü sayaç bitmek üzereydi ve tehlikenin ne olduğunu dahi bilmiyorduk. Bunu öğrenebilecek bildiğim en zeki şey oydu ve bende onu kullandım. Kararlarımı yargılamak sana düşmez. Senin görevin bana Athena’yı getirmek. Onu bul ve geri getir. Neler yapabileceğini bilmiyoruz. Bir şekilde onu kendi lehimize kullanmalıyız. Diğer dördü için farklı planlarım var. Ernst’ü Sinem’in peşinden gönder. Diğer üçünü bulması içinde Gertrude’u yolla. İkiside işinde en iyisidir. Onları bulmakta zorlanmazlar. Athena konusunda da sana güveniyorum. Sakın bir yanlış yapayım deme. Verdiğin bağlılık yeminini sakın unutma.”

“Merak etme Klauss o yemini unutmadım. Söylediğin gibi onlara haber veririm. Athena’yı bulmak için birkaç planım var.” dedi Dr. Krueger ve biraz duraksadı.


“Unutma Klauss, Athena hepimizden daha zeki. Neler yapabileceğini ve nelere sebep olabileceğini bilmiyoruz. Sen onu muhtemel sonumuzu durdurmak için kullandın ama umarım her şeyin başlangıcı olmaz.”


This post first appeared on Tümör, please read the originial post: here

Share the post

Bölüm 19 - Başlangıç

×

Subscribe to Tümör

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×