Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

John Everett Millais’in gözünden Ophelia ve trajik hikayesi

Ophelia tablosu, Britanyalı bir ressam olan Sir John Everett Millais tarafından yapılmıştır. William Shakespeare’in, Hamlet oyunundaki Ophelia karakterini Danimarka’daki bir nehirde boğulmadan önce şarkı söylerken tasvir etmiştir. Her ressamın tuvalinde, fırça darbesi ile başlattığı bu resim yolculuğu farklıdır. Kimi ressam hayâl gücünün sınırlarını zorlayarak, kimi ressam ise etkilendiği bir karakteri veya olayı kendi kalemi ile sanatına döker. Şüphesiz ki ortaya da etkileyici eserler çıkar. Lâkin her şeyden önce de resmi çizilen karakterin hikâyesini derinlemesine bilmek gerekir, çünkü resmi çözümlerken ve bize aktarılan duyguları anlamaya çalışırken, öğrendiğimiz hikâye tam da bu noktada devreye giriyor ve çözümlememize yardımcı oluyor. Bu yüzden Shakespeare’in Hamlet oyununa ve Ophelia’nın trajik hikâyesine bir giriş yapmamız gerekir, öyleyse başlayalım.

Hamlet’ten Alıntılar

Hamlet, William Shakespeare’in, 1599 ile 1601 yılları arasında yazdığı ve temasında trajedi işlenen bir oyundur. Aslında, Shakespeare’in eserlerinde imkânsız aşkı ve trajediyi harmanladığını, Romeo ve Juliet’in hikâyesinden biliyoruz, aynı şekilde Shakespeare, bu eserinde de o trajediyi bize yoğun duygularla hissettiriyor. Hamlet, Shakespeare’in, bilinen en uzun oyunudur ve İngiliz Edebiyatının da en güçlü ve etkileyici trajedilerinden biridir de diyebiliriz.

William Shakespeare Sözleri

Oyunun kahramanı olan Hamlet, yakın bir zamanda ölmüş olan Kral Hamlet’in oğlu, babasının kardeşi ve ardılı olan Kral Claudius’un yeğenidir ve Danimarkalı bir prenstir. Hamlet, babası tarafından, iyi bir eğitim alabilsin diye Almanya’ya gönderilir ve bir gün babasının ölüm haberini alır. Bu haber Hamlet’i yıkar, haberi aldığı gibi ülkesine geri döner ve amcası Claudius’u, babasının yerinde, kendini hükümdar ilân etmiş olarak bulur. Varis olduğu için bu hak, Hamlet’e aittir ama o bunun üzerinde çok fazla durmaz ve babasının ölümüne yoğunlaşır. Dahası, Claudius, apar topar bir şekilde annesi Gertrude ile evlenmiştir. Bir gece, iki Danimarka askeri bir tepede nöbet tutarken, kralın hayaletini görürler ve bu askerler, Hamlet’in en yakın arkadaşlarından olan Horatio ile Marcellus’tan başkası değildir. İlk önce hayaleti gördükleri için şaşırıp, korksalar da onu tekrar görmeye çalışırlar, fakat bunu ne kadar deneseler de bir türlü hayaleti göremezler. Bu garip durumu, Hamlet’e anlatmaya karar verirler, Hamlet olan biteni öğrendikten sonra şaşkınlığını gizleyemez, hatta inanmakta güçlük çeker, lâkin kendisi de merak edip, bunu öğrenmek için o tepeye gitme kararı alır. Ertesi akşam ise vakit kaybetmeden, askerlerle beraber gider yola çıkar.

Polonius ve Ophelia

Gel zaman git zaman derken, kralın hayaleti yine ortaya çıkar ve Hamlet, bunun aklının bir oyunu olup olmadığı ikileminde kalır. Ama biraz denemeden sonra neredeyse gerçekten babasının hayaleti olduğuna emin olmaya çok yakındır. Hayalet ona, bir yılan ısırığı ile değil de, amcası ve annesinin plânları yüzünden, bir gün uyuyakaldığında kulağına zehir akıtılması sonucunda öldüğünü söyler. Hamlet, aklının kendisine oynadığı oyun ve babasının hayaletinin anlattıklarına inanıp inanmamak arasında gidip gelmeye başlar. Çünkü, haksız yere annesini de amcasını da suçlamak istemiyordur. Düşünür, taşınır ve en sonunda bir şeyler bulabilirim umudu ile bir süre de olsa deli taklidi yapmakta karar kılar. Bu delilik durumunun ise, Kral Claudius’un yardımcılarından biri olan Polonius’un kızı Ophelia’nın aşkı yüzünden olduğu ileri sürülür. Lâkin, durum aslında hiç de öyle değildir. Hamlet, o sıralarda kafasında bambaşka şeylerle boğuşurken, Ophelia ise babasının yanına gelir ve Hamlet’in onunla ilgilendiğini söyler. Babası, görüşmelerini istemediğini, bu durumun uygun olmadığını söyleyerek Ophelia’yı gönderir.

Aslında tam da bu noktada, Ophelia için bazı şeylerin kurbanı olduğunu söyleyebiliriz. Duyguları konusunda kullanılma, doğru olmayan şekilde, yanlış olan bir aşkın peşinden kendini sürüklemesi gibi…  Çünkü, bir insanın kendisi için yapacağı en büyük kötülük, sonunda zarar göreceğini bile bile bir uçurumun peşinden gitmesidir. Dibi olmayan, biri tarafından itilmeyi bekleyen ve derin yarıklarla dolu olan o uçurum… Sanırım Ophelia için de bu deyimi kullanmamız yanlış olmaz; kendini bile bile ateşe atmak ve karşılığı bile olmayan bir aşkın peşinden koşmak…

Hamlet, Polonius, Ophelia

Gel zaman, git zaman derken bir süre sonra, Polonius ise, Hamlet’in bu garip tavırlarının sebebinin, kızı olduğunu düşündüğü için hemen kral ile konuşmak ister. Kral da herkes gibi Hamlet’in tuhaf hâllerinin farkında olduğu için konuşmayı kabul ediyor. Polonius, Ophelia ile Hamlet’i görüştürüp, tavırlarının nasıl olduğunu incelemek istiyor ve bunu krala da danışıyor, tabii o da kabul ediyor. Hamlet’in bu davranışlarının sebebinin, Ophelia’ya olan aşkı yüzünden olmadığını ne kadar istemese de aklından geçiriyor. Beynini kemiren düşüncelerden dolayı, en yakın arkadaşlarını saraya çağırtarak, Hamlet’in ağzını aramayı düşünüyor. Bu da onu bir sonuca ulaştıramayınca, Hamlet’i eğlendirmek için, onun en sevdiği tiyatro oyuncularını çağırıp, bir eğlence düzenletiyor.

Hamlet’in Oyunu

Hamlet’in aklı, hâlâ babasının ona anlattıklarında kalmıştır ama bir yandan da bu olanların aklının bir oyunu olduğunu düşünmeye de devam eder. Tiyatro ekibinin geleceğini duyar ve kafasındaki soru işaretlerini gidermek için bu olayı kullanmaya karar verir. Gelen tiyatroculara, kendi yazdığı oyunu sergilemelerini rica eder. Gayet akıllı bir hamle yapar aslında. Çünkü, oyun babasının hayaletinin anlattığı gibi, bir kralın zehirlenmesini sahneliyordur. Hamlet, oyun esnasında kralı gözlemleyerek, gerçekten babasını öldürüp öldürmediğini anlamaya çalışır. Yanılmamıştır, kral gerçekten de babasını öldürmüştür. Oyunu yarıda kesmesi ve oradan ayrılmasından iyice emin olur Hamlet. Kral da tetiğe geçmiştir artık, Hamlet’in tehlike arz ettiğini bildiği için, onu başka bir ülkeye göndermek ister. Polonius’un ise bir fikri vardır; Hamlet’in annesi ile konuşması sağlanacak ve bu sırada Polonius’ta onları dinleyip, krala her şeyi anlatacaktır, kral bunu kabul eder. Polonius, kraliçenin odasına saklanır ve Hamlet ile olan konuşmasını dinlemeye başlar. Bir süre sonra, aralarında tartışma çıkar, kraliçeye yardım etmek isterken ona doğru bir hamle yapar. Fakat, Hamlet bir bıçak darbesi ile onu yere serer; Polonius daha fazla dayanamaz ve ölür. En güvendiği adamının ölmesi ise, kral için bardağı taşıran son damla olur. Hamlet’i İngiltere’ye yollar ve onu oracıkta öldürmeye karar verir. Bu sırada da, babasının Hamlet yüzünden öldüğünü duyan Ophelia ise aklını kaçırmıştır. Abisi Leartes, hemen saraya gelir ve babasının öcünü almak ister. Kral, Leartes’i sakinleştirmek isterken, eline bir mektup ulaşır; mektupta Hamlet’in geri döndüğü yazıyordur. Bu mektup ile birlikte kurban olan Ophelia’nın da intihar haberi aynı anda gelir; genç kız boğularak ölmüştür.

Hamlet’te Aşk

Geç kalınmışlıklar, hırslarımız, yenilgiyi tatmamak için birilerini kurban etme dürtümüz… Aslında Ophelia sadece bir kurban değildi, babası Polonius, kızını ilk zamanlar uyarmıştı ama Ophelia karşılık bulamadığı aşkından vazgeçmedi. Hamlet ise zaten Ophelia’yı çoktan gözden çıkarmıştı, babasının intikamını almak için genç kızın duyguları ile oynadı, kendi oyununu kurdu ve Ophelia’yı da o oyunda tıpkı bir piyon gibi kolaylıkla harcadı. Ophelia’nın gözünden baktığımız zaman, ‘’sevdiğim’’ dediği adam, babasını öldürmüştür, ki bazı söylencelere göre de, Hamlet bu tiyatro oyunu meselesini öğrenip Ophelia’ya onu sevmediğini ve kandırdığını söylüyor. Her ne olursa olsun, Ophelia, karşılıksız bir aşkın, ihanetin ve güç oyununun kurbanı oldu. En sonunda da trajik bir şekilde akli dengesini kaybetti ve kendi sonunu kendi hazırladı. Öyleyse buradan çıkarabileceğimiz sonuç, hiçbir erkek için, düzeltiyorum, ‘’hislerinden ve kendisinden’’ emin olmadığımız hiçbir erkek için, kendimizi hırpalamaya, bizi sevmeyeceğini bildiğimiz birinin sevgisini elde etmek için çırpınmaya değmez. Karaya vuran balığın son çırpınışları gibi olur yoksa, sonunu bilirsin ama bile bile kendini kurban edersin. Hisler, karşılıklı iken güzeldir, aşk iki kişi varsa özeldir. Tek kişinin yaşadığı ve ‘aşk’ sandığı bu duygu, zaten aşk değildir. Günün sonunda hiç kimse ve hiçbir şey için kendini yıprattığına değmiyor çünkü. Öyleyse ne diyoruz, ‘kendini sev ve bu hayatta hiçbir insanı kendinden önceki sıraya koyma.

The post John Everett Millais’in gözünden Ophelia ve trajik hikayesi first appeared on Söz uçar yazı kalır - notdefteri.net.



This post first appeared on Notdefteri - Güncel Blog Defteri - Notdefteri.net, please read the originial post: here

Share the post

John Everett Millais’in gözünden Ophelia ve trajik hikayesi

×

Subscribe to Notdefteri - Güncel Blog Defteri - Notdefteri.net

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×