Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Rem Koolhaas

Remment Lucas Koolhaas, ya da tanındığı adıyla Rem Koolhaas, alışılmadık ve vizyon sahibi projeleriyle tanınmış bir mimar. Aynı zamanda yazar, teorisyen, kent planlamacısı, kültür araştırmacısı ve bir profesör olarak da mimarlık dünyasında önemli bir yere sahip olan Koolhaas’ın kazandığı pek çok ödülün içinde Pritzker Ödülü de bulunuyor.

Çağdaşları olan mimarlar arasında en etkili, en yalın ve en ileri görüşlü mimarlar arasında gösterilen Rem Koolhaas’ın en belirgin özelliği, geleneksel mimari üzerinde yaptığı değişiklikler olmuştur. Yaptığı tasarımları ile beğeni kadar eleştiri de alan sanatçı, çağdaş mimarinin yüzünü değiştirerek yeni ve farklı bir tarz yaratmış, mesleğinin en kapsamlı düşünürleri arasına girmiştir.

Beyaz Köle ve mimarlık kararı

Rem Koolhaas, 17 Kasım 1944’te İkinci Dünya Savaşı sırasında Hollanda’nın liman kenti Rotterdam’da doğdu. Savaş sonrası ailesi ile Amsterdam’a taşındı. Çocukluğunun ilk yılları savaş izlerini silmeye çalışan bir ortamda geçti. Ünlü bir yazar ve film eleştirmeni olan babası Anton Koolhaas’ın yeni kurulan bir kültür enstitüsünün direktörü Olarak Endonezya’ya gitmesi nedeniyle sekiz ile on iki yaşlarını Jakarta’da geçirdi. Asya onu derinden etkiledi.

Beyaz Köle, Rene Daalder, Jan de Bont, Oliver Wood ve Rene Daalder’la birlikte oyuncu Vicka Borg Fotoğraf: architecturefoundation.org.uk

Koolhaas çalışma hayatına ilk olarak Haagse Post’ta gazetecilik yaparak başladı. Mesleği sırasında tanıştığı sinema öğrencileri ile kurduğu arkadaşlıklar sonucu bir süre sinema okuluna devam etti. Hatta, 1969 yılında Hollandalı yönetmen arkadaşı Rene Daalder’n “The White Slave/Beyaz Köle” adlı filminin senaryosunu birlikte yazdılar. Koolhaas, verdiği röportajlarda filmi, modern Avrupa’nın bir yorumu olarak nitelendirmektedir. Sanatçı, daha sonra da Hollywood için birkaç senaryo yazmış olsa da hiç biri hayata geçmedi. Ama Beyaz Köle filmi onun mimarlığı seçmesinde dönüm noktası oldu.

Rem Koolhaas, bir gün Delft Üniversitesi’ndeki bir grup mimar öğrencisi ile film hakkında sohbet ederken gerçek isteğinin “bina inşa etmek” olduğunu anladı. Aslında annesinin dedesi tanınmış bir mimardı ve mimar olma fikri her zaman aklının bir köşesinde yer etmişti. Böylece Koolhaas, Londra Mimarlık Derneği Okulu’nda okumaya başladı. Okulda ilginç ve yenilikçi fikirleri ile hızla tanındı ve üniversite sonrası için Harkness Bursu’nu almaya hak kazandı. 1972 yılında Mimarlık ve Kentsel Çalışmalar Enstitüsü’nde okumak üzere New York’a gitti; ünlü mimarlar Peter Eisenman ve OM Ungers’den eğitim aldı.

Fotoğraf: oma.eu

Bina yapmadan gelen şöhret

Sanatçı, New York’un dinamik görüntüsünden çok etkilendi. Kentsel yayılma konusunda çeşitli fikirler geliştirdi. 1978 yılında kentle ilgili yaptığı tüm gözlemlerini “Delirious New York” adlı kitabında topladı. Manhattan için bir manifesto olarak tanımlanan kitap, hızla modern mimari ve toplum konusunda bir klasik haline geldi. Böylece Koolhaas, tek bir bina inşa etmeden, çoğu mimarın yıllarını harcayarak edinebildiği bir üne ulaşmış oldu.

OMA

Rene Koolhaas, 1975’te Madelon Vriesendorp ve iki arkadaşı Elia ve Zoe Zenghelis ile Hollanda dilinde “büyükanne” anlamına gelen OMA isimli mimarlık ofisini kurdu.

Hollanda Dans Tiyatrosu Fotoğraf: © Hans Werlemann /oma.eu

Ofisin ilk yılları, ne yazık ki, çarpıcı ve yenilikçi fikirlerle dolu tasarımlarla geçti. Ancak hiç bir projeleri hayata geçmedi, hepsi kağıt üstünde teorik olarak kaldı. Sonunda Koolhaas ve ekibi, Hollanda Dans Tiyatrosu’nu tasarlamak ve inşa etmek üzere anlaşma yaptı. Koolhaas tiyatroyu sahne, oditoryum ve prova stüdyosu olmak üzere üç alan olarak tasarladı. Bina oldukça beğenildi; hatta Kanada Mimarlık Merkezi tarafından yirminci yüzyılın en beğenilen binaları arasında ilk dokuz içine seçildi.

Koolhaas, takip eden yıllarda daha çok küçük ölçekli binalar yaptı. Bu yapıların arasında yer alan Paris’teki Villa Dall’Ava, cam görünümü ve çatı havuzu ile oldukça sükse topladı ve konut mimarisi alanında dünyadaki en önemli yapılardan biri olarak kabul edildi.

Mimarın küçük ölçekli önemli tasarımlarından biri de Bordeaux Evi oldu. Sanatçı, geçirdiği kaza sonucu tekerlekli sandalyeye bağlı olarak yaşamak zorunda kalan bir müşterisi için tasarladığı üç katlı evde cam bir asansör kullandı. Bordeaux Evi, 1998 yılında Time Dergisi tarafından “En İyi Ev Tasarımı” olarak seçildi.

Bordeux Evi Fotoğraf: oma.eu

1994 yılında tamamladığı İngiltere ve Fransa’yı birbirine bağlayan İngiliz Kanalı altındaki demiryolu tüneli en önemli şehir planlama projesi oldu. Sanatçı yine 1994 yılında OMA’nın ilerlemesini ve mimari yaklaşımını anlatan ikinci büyük kitabını yayınladı. Kitapta, makale, fotoğraf ve tasarımlarını kronolojik bir zaman çizelgesi yerine, proje boyutuna göre sınıflandırdı. Bu nedenle de kitabına “S, M, L, XL” adını verdi.

Rene Koolhaas, kariyerine dünyanın dört bir yanında çeşitli boyut ve kapsamlarda benzersiz yapılar tasarlayarak ve inşa ederek devam etti. Yetenekli kişiliği ve özgün tarzı ile 2000 yılında Pritzker Ödülü’nü almaya hak kazandı ve bu ödül ile onurlandırılan ilk Hollandalı mimar oldu.

Başlıca eserleri

McCormick Tribune Kampüsü Merkezi
Rem Koolhaas’ın Amerika Birleşik Devletleri içinde tasarladığı ilk yapı olan merkezin en dikkat çeken özelliği, oval formda betondan yapılmış ve paslanmaz çelikle kaplanmış tüp geçit. Kampüsün üstünden geçen tren hattının yoğun gürültüsünü bastırmak için tasarlanmış olan tüp, 175 metre uzunluğunda ve trenlerden gelen titreşimi en aza indirgemek için binalardan tamamen bağımsız. Tek katlı kampüs binası ise öğrencilerin hareket akışını tek bir düzlemde düzenliyor. Çapraz kesişen diyagonal yollar, merkez içinde iç caddeler ve mahalleler oluşturuyor.

Fotoğraf: oma.eu

Seattle Merkez Kütüphanesi
Seattle Halk Kütüphanesi’nin ana kütüphanesi olan binanın tasarımında en önemli hedef, kütüphaneyi sadece kitap için değil aynı zamanda medyanın bulunduğu bir bilgi deposu olarak yeniden tanımlamak olmuş. Bu nedenle kütüphanenin içinde farklı işlevlere göre bölünmüş alanlar oluşturulmuş. Her alan mimari olarak tanımlanarak farklı boyut ve yapıya sahip olarak tasarlanmış. Cam ve çelikten inşa edilmiş olan 11 katlı kütüphane, dekonstrüktivizm stiline sahip.

Fotoğraf: SounderBruce

CCTV Merkez Binası
Rem Koolhaas ve ekibinin en büyük projelerinden biri olan bina, yenilikçi yapısı ile yüksek katlı binalar için yeni olanaklar yaratıyor. İki eğik kule ve bunların oluşturduğu üç katlı platformdan oluşan yapı, 234 metre uzunluğunda. Deprem bölgesinde olan yapının taşıyıcı sistemi binanın farklı bölümlerinin taşıyacağı yüke göre ayrıştırılarak renklendirilmiş ve inşaat bu bölümlere uygun olarak kurgulanmış. Cephede kullanılan çelik borulardan oluşan ağ, düzenli desenler oluşturmak yerine daha büyük stres alanlarında daha gevşek ve daha az stres alanlarında ise daha yoğun olarak düzenlenmiş. Böylece cephe, bina yapısı görsel olarak da destekler bir niteliğe sahip olmuş. Merkez, CTBUH / Yüksek Binalar ve Kentsel Yaşam Alanı Konseyi tarafından verilen “Dünyadaki En İyi Yüksek Bina” ödülüne sahip.

Fotoğraf: parisworkingforart.wordpress.com

Rem Koolhaas yazısı Kilsan Blog sitesine aittir.



This post first appeared on Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan, please read the originial post: here

Share the post

Rem Koolhaas

×

Subscribe to Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×