Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Aya İrini, İstanbul’un ilk kilisesi, Osmanlı’nın ilk müzesi

Aya İrini, İstanbul’da inşa edilen ilk ve İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülmemiş tek kilisesi. Kilise, ayrıca Osmanlı tarihindeki ilk müze olarak da tarihimizde yer alıyor.

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Topkapı Sarayı’nın dış avlusu Sur-u Sultani’de, Ayasofya ile aynı avlu duvarı içinde bulunan Aya İrini, İstanbul’da yapılmış olan en eski Hristiyan ibadet yeri Olarak biliniyor.

Büyük Konstantin, İstanbul ve Hristiyanlık

Aya İrini’nin inşa öyküsü Büyük Konstantin olarak tarihe geçmiş olan Doğu İmparatorluğu’nun kurucusu I. Konstantin zamanında başlar. Tarih 4. yüzyılın başlarıdır. Konstantin, İstanbul’u imparatorluğunun başkenti yapar. Kente “Yeni Roma” anlamına gelen “Nova Roma” ismini verir. İstanbul’un tarihteki en bilinen isimlerinden olan “Konstantinopolis” adı imparatorun ölümü ardından verilir ve “Konstantin’in şehri” anlamına gelmektedir.

Capitoline Müzelerinde bulunan Konstantin heykeli Fotoğraf: Jean-Christophe Benoist

Konstantin’in “Büyük” unvanı almasının en önemli nedenlerinden biri pagan olan Roma’da Hristiyanlığı kabul eden ilk imparator olması. Sadece kabul etmekle kalmamış, benimsemiş, desteklemiş ve yayılması için uğraşmış. İmparatorluğun inanç sistemini Hristiyanlığa çevirmeye çalışmış; ülkesinin toprakları içinde yaşayan Hristiyanlara din özgürlüğü tanımış. Sadece kendi ülkesinin değil, imparatorluğu ile ilişkisi olan diğer imparatorluk, kavim ve toplulukların da bu yeni din ile tanışmasında oldukça etkili olmuş.

Konstantin, Hristiyanlığa verdiği önem nedeniyle Ortodoks kiliseleri tarafından “azizlik” mertebesine yükseltilerek kutsanmış. Ancak, halkının Hristiyanlığı kabul etmesi konusunda zorlayıcı davranmamış; Roma’nın çok tanrılı inanç sistemine de saygı göstermiş. Sikkelerin üzerine İsa’nın Latince isminin yazım şekillerinden biri olan ve erken dönem Hristiyanlığın sembollerinden kabul edilen Labarum’u yazdırsa da aynı zamanda sikkelerde Roma tanrılarını da kullanmış. Hatta kendisinin de ‘Güneş Tanrısı’ yani ‘Sol Invictus’ olarak resmedilmesine izin vermiş.

Azize İrene

Eski bir Ortodoks kilisesi olan ve adı “Kutsal Barış Kilisesi” anlamına gelen Aya İrini, asıl ismi Penelope olan Azize İrene’ye adanmıştır. Bu konuda inanılan efsaneye göre, asıl adı Penelope olan Azize İrene, İstanbul’un Konstantin tarafından başkent yapıldığı sıralarda kente gelir. Hristiyanlığı kabul etmiş olan genç kadın, dinini yaymak için büyük çaba harcar. Ancak bu çabaları paganizme inanan Romalılar hoş karşılamaz; Penelope’nin Hristiyanlığı inkar etmesi ve pagan olması için işkence yaparlar. İlk olarak yılanlarla dolu bir kuyuya atarlar ancak yılanlar Penelope’ye dokunmaz. Sonrasında ise büyücülükle suçlayarak taşlarlar ve atlara bağlayıp sürüklerler. Penelope’nin tüm bu işkencelerden sağlıklı olarak kurtulması halkın ona inanmasını sağlar. Konstantin, Penelope’yi azize olarak ilan ederek Saint Hagia Eirene yani Azize İrene adını verir ve kente yaptırdığı ilk kilise olan Aya İrini’yi de ona adar.

Solda Aya İrini görülüyor
Resim: Gaspard. Fossati / eng.travelogues.gr

Başka kaynaklara göre ise, Aya İrini’nin yapıldığı yerde eski Roma döneminde Artemis, Afrodit ve Apollon için yapılmış tapınaklar yer almaktadır. Kilise, bu tapınakların kalıntılarının üzerine yapılmış ve Konstantin tarafından Tanrı barışına adamıştır.

Ayaklanma ve yeniden inşa

Döneminin en büyük yapılarından olan Aya İrini, ne yazık ki orijinal haliyle günümüze ulaşamaz; 532 yılında ünlü Bizans İmparatoru I. Jüstinyen zamanında yaşanan Nika ayaklanması sırasında tamamen yanar.

Nika ayaklanması İsanbul’un tarihi boyunca yaşadığı en şiddetli ayaklanmalardan biridir. Kentin yarısı yanmış ve zarar görmüş; on binlerce insan ise hayatını kaybetmiştir. Jüstinyen, imparatorluk sınırları içinde çok tanrılı pagan inancını yasaklayınca, ayaklanan kalabalık ve öfkeli bir grup, “kazanan sen ol” anlamına gelen “Nika” kelimesini söyleyerek ve ilahiler okuyarak günümüzde Sultanahmet Meydanı olan Hipodrom’da toplanır ve saraya saldırır. Ayaklanan halk, beş gün boyunca sarayı kuşatma halinde tutar ve tanrıların kralı olduğuna inandıkları Zeus’a sığınarak Aya İrini ve Ayasofya’yı yakarlar. Ayaklanma Jüstinyen’in başarısı ile sonuçlanır. İmparator ayaklanmada yer alan 30 binden fazla insanı öldürtür ve cesetlerini denize attırır.

Fotoğraf: Robert L. Van Nice Koleksiyonu

Ahşap olduğu için ayaklanmada yanarak büyük zarar gören Aya İrini, Jüstinyen’in emriyle yeniden inşa edilir. Erken Bizans kubbeli bazilikalarının olağanüstü bir örneği olarak yenilenen kilise, 564 yılında bir yangın daha geçirir ancak bu kez çok fazla hasar olmadığı için sadece onarılır. Kilise, 740 yılında yaşanan deprem sırasında da yıkım yaşar ve 753 yılında V. Konstantin tarafından onarımı yaptırılarak son halini alır. V. Konstantin ikonalara ve tasvirlerine karşı çıkılan ikonoklast döneminin imparatoru olduğu için diğer tüm ibadethanelerde olduğu gibi Aya İrini’deki tasvirler ve süslemeler de kaldırılır.

Eski bir Osmanlı miğferi Fotoğraf: World Imaging

Silah deposu

Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u 1453 yılındaki fethinden sonra Aya İrini kentte camiye dönüştürülmeyen tek kilise oldu; sadece Topkapı Sarayı’nın avlusu içine alındı. Bazı tarihçiler, Fatih Sultan Mehmet’in, kilisenin kuruluş öyküsünü bildiği için Azize İrene’ye saygısından dolayı Aya İrini’ye dokunmadığını yazmışlardır.

Aya İrini, Osmanlı’da ilk olarak “Cebehane” ismi altında silah ve ganimetlerin depolandığı; ayrıca saray muhafızlarının silahlarının bakım ve onarımının yapıldığı bir bina olarak işlev gördü. Bu nedenle yapının içinde ve dışında fazla bir değişiklik yapılmadı. Kilisenin zemin seviyesi yükseltildi, bazı dini mobilyalar kaldırıldı. 1726 tarihinde Cebehane’deki tüm malzemeye yeni bir düzen verildi ve Dar-ül Esliha adıyla yeni bir kuruluş yapılandırıldı. Aya İrini, daha sonra “Harbiye Ambarı” adı altında Osmanlı askerlerinin silah deposu olarak kullanılmaya başlandı.

Tarihimizin ilk müzesi

Padişah Abdülmecit, 1845 yılında Yalova’ya yaptığı gezi sırasında gördüğü Doğu Roma yazıtlarının İstanbul’a nakledilmesini istedi. Konu ile görevlendirilen Tophane Müşiri Ahmet Fethi Paşa, eserleri Aya İrini’de toplatmaya başladı. Yalova’dan getirilen eserler ve silah deposu sırasında toplanmış olan eski silahlarla birlikte 1846 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi de açılmış oldu. Kilisedeki revakların araları camekanlarla kapatılarak sergileme alanları oluşturuldu. Müzede eski silah koleksiyonlarının (Mecma-i Asar-ı Atika) ve arkeolojik eser koleksiyonlarının sergilendiği (Mecma-i Eslihai Atika) iki ayrı bölüm yer alıyordu. Müze, oluşumunda büyük emeği geçen Ahmet Fethi Paşa’dan sonra Müzeyi Hümayun olarak isimlendirildi. Zamanla sergilenen arkeolojik eser sayının artması nedeniyle Mecma-i Eslihai Atika bölümü Çinili Köşk’e taşındı ve günümüzdeki İstanbul Arkeoloji Müzelerinin temelini oluşturdu.

Eski silah eserlerinin sergilendiği Mecma-i Eslihai Atika bölümü ise 1940 yılına kadar Askeri Müze olarak kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, müzede yer alan eski silahlar önce Maçka Silahhanesi’ne, ardından Harbiye Mektebi Jimnastikhanesi binasına taşındı ve son olarak da Harbiye Askeri Müzesi’nin açılmasıyla tekrar sergilenmeye başlandı.

Aya İrini günümüzde, olağanüstü atmosferi ve muhteşem akustik özellikleri ile başta İKSV bünyesinde olmak üzere, birçok sanat etkinliğine, özellikle de klasik müzik konserlerine ev sahipliği yapıyor.

Fotoğraf: Oliver-Bonjoch

İkonoplast iç tasarım

Erken Bizans mimarisi özellikleri taşıyan Aya İrini, 100 metreye 32 metre boyutlarıyla devrinin en büyük yapılarından biri. Kilisenin alt kısmı, dikdörtgen biçimi ve uç bölümündeki yarım çember çıkıntısı ile bir nef ve iki koridordan oluşan tipik bir bazilika planına sahip. Üst kısım ise devasa bir antik Roma haçı şeklinde.

Kilisenin orta alanını çevreleyen koridorların üstünde, kemerlerin bir araya gelmesiyle oluşan tonozlu galeriler yer alıyor. Yine orta alanda bulunan ve dört büyük fil ayağı tarafından taşınan ana kubbe 35 metre yüksekliğinde ve 15 metre genişliğinde. Ana kubbenin yanında, dönemin dini yapılarında tipik olarak görülen ve girişteki kapalı mekan olan narteksin üzerini örten bir kubbe daha bulunuyor. Narteks, beş kapı ile atriyum yani avlu kısmına açılıyor. Avlunun etrafı Osmanlı zamanında eklenen revaklarla çevrilmiş. Avluda yer alan lahitin ise Büyük Konstantin’in mezarı olduğuna inanılıyor.

Kilisenin sunak odasını kapsayan, yarım daire şeklindeki apsisin kalın duvarları arasına din adamları için beş sıra oturma alanı yerleştirilmiş. Apsis, Hristiyanlıktaki üçlemeyi simgeleyen üç camlı cephe ile çevrelenmiş. Bema apsisi olarak adlandırılan alanın üzerinde yer alan yarım kubbede büyük bir haç bulunuyor. Uçlarında gözyaşı damlaları bulunan haç, Hristiyanlıkta 726 ile 843 yıllarını kapsayan, dini tasvirlerin yasaklandığı İkonoplast dönemin önemli kanıtlarından biri. Tessera denilen, siyah renkli küçük, kesme mozaik taşlardan yapılmış olan haç, altın renkli bir arka plan üzerine oturtulmuş.

Aya Kilisesi’nin iç dekorasyonunu ağırlıklı olarak apsis ve nartekste yer alan mozaikler ile güney koridorunda bulunan fresk parçaları, sütun başlıkları ve zemininde bulunan kabartmalar oluşturuyor.

Aya İrini, İstanbul’un ilk kilisesi, Osmanlı’nın ilk müzesi yazısı Kilsan Blog sitesine aittir.



This post first appeared on Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan, please read the originial post: here

Share the post

Aya İrini, İstanbul’un ilk kilisesi, Osmanlı’nın ilk müzesi

×

Subscribe to Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×