Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Mitolojik Canlılar

Mitolojik canlılar aslında insanoğlunun hayal gücünü yansıtan olaydır.. Anladığım kadarı ile biz insanlar standart, bildiğimiz dünyadan sıkılıyoruz ve hayal dünyamızda sıradışı canlılar, yaşamlar, olaylar yaratıyoruz.. Belkide bunlar gerçek ama ne oldu ise oldu ve bunları göremiyoruz.. Hani gerçekten hayatımızda olsalar, yaşasalar her şey dahamı iyi olurdu acaba? Sanmıyorum.. Güç farklılıklarının insan hayatındaki kötü etkilerini bugün kendi dünyamızda insanlar arasında bile görüyoruz.. Sanırım hayal dünyamızda kalmaları çok daha iyi.

Öyle yada böyle bir şekilde hayatımıza renk katıyor bunlar..

Buyrun mitolojik canlıları görelim hemen..


Basilisk: Avrupa hikayelerinde adı geçen efsanevi bir canavardır. Devasa ölçülerde, binlerce yıl yaşayabilen bir yılandır. Yılanların Kralı olarak da tanınır. Sadece zehirli dişleriyle değil, bakışlarıyla da öldürebilir. Basilisk kelimesinin aslı, Yunanca kral demek olan βασιλίσκος”, “basiliskostur. Latincesi, Regulus’tur.

Naturalis Historia of Pliny The Elder’e göre Basilisk, oldukça zehirli, küçük bir yılandır ve dişleri kadar bakışları da öldürücüdür. Basilisk, genellikle bir yılan, bazen de başı horoz, kuyruğu yılan şeklinde tarif edilir. Yunanca adı küçük kral anlamına geldiği için Basilisk’e yılanların kralı denir.

Ağzından ateş çıktığı ve sadece tıslamasıyla da öldürebildiği söylenir. Akrep gibi kuru iklimleri tercih eder. Isırığı, kurbanını hidrofobik hale getirir. Yalnızca tilki tarafından öldürülebilir. Başka bir kaynağa göre de, horoz ötüşü Basilisk için ölümcüldür. Bir Basilisk, bir kara kurbağasının altında kırılan bir horoz yumurtasından doğar.


Cylops (Kiklop): Yunan mitolojisinden günümüze kadar gelen, Poseidon ile doğa ruhlarının oğulları sayılan, alınlarının ortasında tek gözleri bulunan devler bunlar. Tanrılardan korkmayan bu yaratıklar, zalim ve insan etiyle beslenirler.

Odysseus adamları ile beraber Troya Savaşından dönerken, dev kiklop Polyphemos’a esir düşmüş ve elinden kaçmak için onu kör etmek zorunda kalmıştır. Oğlunun kör edilmesine öfkelenen Poseidon ise Odysseus’u binbir felaketle cezalandırmıştır. Bunun gibi bir çok rivayet bu tek gözlü devlerin eski tanrılarla akraba olduklarını ve gerçekten tehlikeli olduklarını söyler.

Bizim masallarımızda da bunlardan etkilenilmiş ve her seferinde prensesi kaçıran tek gözlü dev, prens tarafından avlanmıştır. Bizim masallarımızda ki yanılgı ise gerçek Kiklopların demirci olduklarları ve prenseslerle ilgilenmedikleridir.

Onlar tanrılardan korkmayan, zalim, insan etiyle beslenen yaratıklardır. Ancak iyi olanları da vardır: Zeus’a şimşeği ve Ateş’i verenler. Homeros’a göre kikloplar, mağaralarda yaşayan korsan çobanlardır. Hesiodos’a göre kikloplar, üç taneydi, Gaia ve Uranos’ün çocukları idi. Brontes, Steropes ve Arges (‘gök gürültüsü‘, ‘parıltı‘ ve ‘şimşek‘). babaları tarafından Tartaros’a hapsedilmiş, daha sonra Zeus tarafından kurtarılmış ve ona titanlara karşı savaşta yardım etmişlerdi.

Bir rivayete göre, kikloplar, Apollon’un oğlu, sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios’u öldürmüşlerdi. Buna sinirlenen Apollon oğlunun öcünü almış ve kiklop’ları öldürmüştü. Daha sonra çıkan efsanelerde kikloplar ateş tanrısı Hephaistos’un yardımcıları idi ve onun yanında demircilik yaparlardı.


Deniz Kızı: Deniz kızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsanevî deniz yaratıklarıdır. Deniz kızının erkeğine deniz erkeği denir.

Dünya üzerinde birçok kültürde deniz kızları farklı, ama birbirine çok yakın şekillerde betimlenmiştir. Sirenler gibi bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlar. Diğer hikayelerde ise deniz kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir.

Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler. Hans Christian Andersen’in Küçük Deniz Kızı’ında ise deniz kızlarından bazılarının erkekleri denizin altına doğru çekerken insanların su altında nefes alamadıklarını unuttukları ya da bilmedikleri söylenir. GENİŞ BİLGİ


Kocaayak/Yeti/Kar Adam: Kocaayak veya Yeti, bazılarının Himalayalar’da yaşadığına inandığı, primat-benzeri, büyük bir yaratıktır. Her ne kadar varlığına inananlar mevcut olsa da bilim adamlarının çoğu, yetinin var olduğu ihtimalinin eldeki verilere göre çok zayıf olduğunu ve bu nedenle onun efsanevi bir yaratık olduğu fikrindedir.

Batı’da ona verilen isim, yeti, Tibetçe yeh-teh (transliterasyonu:gYa’ dred) lafından gelmektedir ki bunun anlamı “küçük insan-benzeri hayvan“dır.

Ormanda yaşayan yarı insan yarı hayvan yaratıklara halk masallarında çok sık rastlanmaktadır Yüzyıllar boyunca bu yaratıkların kadim zamanlarda yaşadıkları düşünülmüştür. Bazılarıda bu yaratıkların tamamen hayal ürünü olduğunu iddia etmişlerdir.

Kocaayak adı bu dev yaratıkların bıraktıkları ayak izleri nedeniyle takılmıştır. Çoğunlukla izler beş parmaklıdır. Fakat 2,3,4 ve 6 parmaklı izler de görülmüştür.İnsan ayağına benzemektedir fakat insan ayağından çok büyüktür.Yüzlerce tanığın verdiği ifadelerden boylarının 1,80 ile 2,50 metre olduğu anlaşılmaktadır. Bulunan büyük ayak izlerinde, ayak altı geniş yağ dokusu ve kemikleri maymunlarınki ile örtüşmektedir. Bazı izlerde ise sakat veya kırılmış olan ayak izleri, ortopedik olarak incelendiğinde çoğu doktorun bile bu izlerde yapamayacağı detaylar bulunmuştur.


Ejderha: Efsanevi bir yaratık olan ejderha (Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip, kuvvetli ve büyük bir yılan veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş, tanımlanmıştır. Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu’daki tasvirlerde genellikle kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin simgesidir. Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı ejderha deyimi kullanılır.

Ejderha, ejder olarak da bilinir, yarasa kanatlı, dikenli kuyruklu, derisi pullu, ağzından ateş saçan dev kertenkele ya da yılan biçimindeki efsanevi canavar. Tarih öncesinin ejderhayı andıran dev sürüngenleri hakkında hiç bilgi yokken bile bu yaratıkların varlığına inanılırdı. Yunancadaki δράκων (drákōn) sözcüğü başlangıçta her türlü büyük yılan için kullanılırdı.

Avrupa’da uğursuzluk getirdiklerine inanılır ; fakat uzak doğuda uğur ejderha ile bir tutulur. Çin’de on iki burçtan biri ejderhadır. Avrupa’da pek çok efsanede kötü karakterdir; fakat uzak doğuda ejderhaların sonsuz iyilik ve bilgelik getirdiklerine inanılır. Pek çok insan tarafından ejderhaların gerçekte yaşayıp yaşamadığı konusunda tartışmalar yapılmıştır, ve hala yapılmaktadır. Hatta ejderhalar hakkında belgeseller bile yapılmaktadır. Şüphesiz ki geçmişte bulunan (bazı istisnalar hariç) ve ejderha iskeleti sanılan iskeletler dinozor iskeletleridir. Efsanelere göre yumurtlarlar. Bazı mitlere göre yavrularına karşı şaşırtıcı derecede iyi anne olabilirler. Hazine biriktirirler ve onları korurlar. Dünyanın hemen her yerinde ejderha efsanelerine rastlamak mümkündür.


Elfler: Elf, aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer alan ve doğan peri halkı. J.R.R. Tolkien tarafından modern edebiyata kazandırılmış ve fantastik kurgunun en popüler öğelerinden biri haline gelmişlerdir. Tolkien’in kitabını inceleyenler, Elf’lerin inanç sisteminin Kelt Irkları ile birebir bağlantılı olduğunu açıklamışlardır. Ayrıca Tolkien’in kitapla ilgili yazılarında Elf dilinin okunuş ve yazı açısından çoğunlukla Göktürk alfebesinden alındığını belirtmiştir.

Elf’lerin özellikleri; katledilmedikçe veya kederden solmadıkça ölmezler, hiç bir hastalığa yakalanmazlar. Ateş yakmaz ve ağaç kesmezler yani insanların tam aksi yöndedirler.

Elfler İskandinav, Anglo Sakson ve Cermen kültür kollarına ayrılan kuzey kültürünün çok popüler bir halk inanışı figürüdür. Elfler kimi zaman iyi yürekli, şefkatli, hastalıkları iyileştiren, bitkilerin ve taşların gizli sırlarını öğreten varlıklarken, kimi zaman zararlı, hilekâr, kötü niyetli ve tehlikeli olabilirler. İnsanları ve hayvanları büyüleyip hastalandırabilirler. Bazı inanışlarda kötü niyetli Elflerden korunmak için pentagram kullanılır. Bazı elfler şaşırtıcı güzelliktedir. Elf kadınları ve elf eşler uzun sarı saçlarını tararken tasvir edilir. Oyun, dans ve şarkı üzerine kurulu neşeli bir hayatları vardır. Bazen sadece vahşi sesleri duyulur, görünmezdirler.


Enkebit: Enkebit; İç Anadolu’da görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır. Anlatılara göre başında altın bir fesi vardır. Sağ elinin ortası deliktir. Enkebit; uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır. Başından fesini kapan kişiye dokunmayacağına inanılır.

Bu noksanlığıyla bağı var mıdır bilinmez, uykuya dalmış insanları boğarak öldürürdüğü söylenir. Başında fesi bulunan bu yaratık fesini kapan kişiye karşı zayıf düşer; ona saldırmaz, öldürmezmiş.

Enkebit aynı zamanda kimi bölgelerde Ağırbasan diyede bilinir. Genelde uyku ile uyanık olma arasında, sırt üstü yatarken ve yanlızken geldiğine inanılır.

Günümüzde bu duruma bilimsel olarak Uyku Aknesi problemi denmektedir..


Kurt Adam: Avrupa’da 1520-1630 yılları arasında kayıtlara geçmiş olan 30.000 Kurt Adam vakası vardır. Kuduz bir köpek tarafından ısırılan birinin kurt adama döndüğü inanışı vardı. Dolunay altında uyuyan bir kişide aynı tehlike altındaydı. Paracelsus’a göre kurt adamlar, öteki dünyada huzura kavuşmamış olan ruhlardı.

Dolunaylı gecelerde kurda dönüşen, diğer zamanlar da ise kıllı postlarını, insan biçimindeki derilerinin altında saklayan bu yaratıklar insanları gırtlaklarından ısırarak öldürürlerdi. Kurt adamlar normal silahla ölmez, öldürmek için gümüş kurşun ve ya gümüş kılıç gerekirdi.

Ölen ya da yaralanan kurt adam hemen insana dönüşürdü. 12.yüzyılda İngiltere’de bir kadın, kurt adam olan kocasının giysilerini saklayarak eve dönmesini engellediğini söyler. Kocasının kaybolmasından kısa süre sonra da başkası ile evlenir. Olay kralın ilgisini çeker ve konu mahkemeye intikal eder. Mahkeme sonucunda kadın ve yeni kocası, kurt adam olduğu iddia edilen eski kocayı öldürdüklerini itiraf ederler.

Günümüzde kurt adamlığın tıptaki adı Lycantrophy’dir. Bu sözcüğün iki anlamı vardır. Bir anlamı kişinin kendisini kurda dönüştürebilme gücü, bir anlamı da kişinin kendisini kurt sanarak yaptığı çılgınlıklardır. Bilim, kayıtlı kurt adam olaylarının çılgınlık krizleri sonucu yaşanan sinirsel olaylar olduğuna inanmaktadır. Zaten, kurt adam olduğu öne sürülen ya da kendisinin kurt adam olduğunu iddia eden kimseler, yakalandıktan sonra asla kurt adama dönüşememişlerdir.


Vampir: Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan mitolojik bir varlıktır.

Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Orta Çağ’da yayıldı. 1200’lerde İngiltere’de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Map’ın iddiasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.

Vampir varlığına inanan bilim insanları vampirlerin kendilerince belirlenen özelliklerini şöyle özetlemişlerdir ; Acıyı en az düzeyde hissederler, vücutlarında özelliklede yüzlerinde çürüğe dayalı hafif çukurluklar ve izler bulunur, göz renkleri sürekli değişim içindedir ve iki göz asla aynı renkte bulunmaz. Beklenmedik zamanda, fark edemeyeceğiniz kadar hızlı ve bir o kadarda güçlü tepkiler verebilirler. Ten ısıları sürekli değişiklik içindedir.

Gün ışığından etkilenmezler. (Vampirlerin güneş ışığında yok olduğu fikri Friederich Wilhelm Murnau’nun Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi filminde ortaya atılmış, Popüler kültür’e ait modern bir düşüncedir.) Düşünce okuyabilirler bu nedenle onlara karşı koymak imkansız gibidir. Zekalarını ve güçlerini asla bir kitlenin anlayacağı bir şekilde dışarıya vurmazlar. Bahsedildiği gibi köpek dişleri ilgi çekici büyüklükte değildir.


Kujuta: Değişik inançlara göre türleri anlatılan ve farklı taş ve metallerden oluştuğu söylenilen yedi cennet vardır ve Araf’ın da içinde bulunduğu yedi cehennem vardır (Kimileri Dünya’yı da bu yedi cehennemden biri sayar.) Yeryüzü büyük bir denizle çevrili, geri kalan bölümde ise çember biçimindeki Kaf Dağı bulunur. Yeryüzü –ışığıyla, gökyüzünün mavi rengini de yansıtan– kutsal taş Sakrat’ın üzerinde oturmuştur. Bu taşın tek bir tanesinin sahibine büyüsel güçler sağladığı ileri sürülür.

İşte tüm bunların dev bir meleğin omuzlarında durduğu (Yunan mitolojisinde Atlas), bu meleğin de, birçok gözü ve ayakları bulunan, büyük bir boğa olan Kujata’nın üzerindeki yakuttan bir kayanın üzerinde durduğu ve boğa Kujata’nın da kaosta yüzen devasa bir balık olan Bahamut’un üzerinde durduğuna inanılır.

Kujata bu bağlamda Bahamut tarafından desteklenen, yakut üzerinde oturuken aynı zamanda dünyayı taşımakta olan melek arasında yer alan mitolojik bir boğadır.


Simurg, Zümrüd-ü Anka Kuşu: Simurg (Farsça: سيمرغ) veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur. Türk mitolojisinde karşılığı Toğrul’dur

İsim Avesta’daki mərəγô saênôSaena kuşu”ndan türemiştir. Orijinalde bir yırtıcı kuş, kartal veya şahin, olduğu etimolojik olarak aynı olan Sanskritçe śyenaḥ`dan çıkarılabilir.

Halk etimolojisinde ilişkilendirilen ilk öğe Farsça sī “otuz”dur. Fakat tarihi anlamda ilgili değillerdir.

Mistik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. Zaman zaman köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak da resmedilmiştir. Bazen insan yüzü ile de resmedildiği olmuştur. Bir bölümü memeli olduğu için yavrularını emzirirdi. Yılanlara karşı bir düşmanlığı vardı ve yaşadığı yer fazlasıyla sulaktı. Bir antik İran tanımında Simurg’un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşar, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir.

İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur.


Unicorn: Tek boynuz (Unicorn), mitolojik tek boynuzlu at. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan. Latince ismi olan Unicorn; “bir-tek” anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz’dur). Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir.

Bugün herkes Tek boynuz’ların hiç yaşamadığı konusunda hem fikir olsa da, bu görüşün kabulü çok yenidir. Değerine Orta Çağ’da ulaşan ve o çağlarda bu tür kalıntıların hastalıkları iyileştiren temel ilaçlar olduğuna, zehirlere karşı etkili (panzehir) olduğuna inanılıyordur (özellikle arseniğe karşı). Aslında Tek boynuz’ların tarihi çok daha eskidir, MÖ 5. yüzyılın sonlarında Yunan bir terapist olan Ctesias Tek boynuz’ların Hindistan’da bulunduklarına dair bir yazı yazmıştır. Ayrıca İncil’de de Tek boynuz’lara değinilmektedir.

Tek boynuz’larla ilgili anlatılanların o zamanda yaşamış gerçek bir hayvana ait olması olasıdır. Ctesias tek bir boynuzu olan Hindistan Gergedanı hakkında bir şeyler duymuş olabilir. İncilde bahsedilen de vahşi bir öküz olabilir ve Tek boynuz ismini İbranice’den Yunancaya geçerken değişmiş olması söz konusudur. Tek boynuz’la ilgili diğer bir olası orijin de başının önünde düz bir boynuzu bulunan ve yandan bakıldığında tek boynuzlu görünen bir antilop cinsidir.


Hydra: Lerna bataklıklarında yaşayan dokuz başlı bir canavarın adıdır. Bu canavarın öldürülmesi Herkül’ün on iki görevi arasında 2 sırada yer alan vazifedir. Babası Titan Tifon ve annesi canavarların tanrıçası Ehidna olan Hidra’nın Lerna gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini üstlenmekteydi. Hidra’nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her bir başın yerine derhal bir yenisinin çıkması idi.

Herkül bu canavar ile karşılaşmadan önce bataklık içerisindeki zehirli gaz ve dumanlarla kaplı Hidra yuvasının girişinde, ağzını ve yüzünü bir örtü ile örterek kendini korumuştur. Canavar ile karşılaşıp savaşmaya başlayan Herkül bir süre sonra, kestiği kafaların yerine devamlı yenilerinin çıktığını görünce aslında boşuna savaşıp yorulduğunun fark etmiş ve tam umutsuzluğa kapılmaya başladığı anda yardımına İolaos (Herkül’ün yeğeni) yetişir.

Sanıldığına göre, o anda Athena’nın da yardımı ile canavarın kesilen başlarının bir daha çıkmaması için boyunlarının meşale ile yakılmasını akıl eder ve hemen orada yaktığı meşaleyi Herkül’e uzatır. Bu meşale sayesinde kestiği başların yerini dağlayarak canavarı öldürmeyi başaran Herkül, Hidra’nın kestiği başlarından birini bir kesede saklayarak, onun zehirli kanını daha sonraki görevlerinde oklarında kullanmış böylece bu okların açtığı yaraların kapanmaz bir hale gelmesini sağlamıştır.

Share the post

Mitolojik Canlılar

×

Subscribe to Horozz.net – ♔ ♕ ♖ ♗ ♘ ♙ ♚ ♛ ♜ ♝ ♞ ♟

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×