Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Sanat Eleştirisi ve Sanat Yazımı Üzerine İç Döküş



Son günlerde sosyal medya üzerinde çeşitli Sanat eleştirmenleri, sanat yazarları ve kullanıcısı bilinmeyen bir Twitter hesabı olan "sanatberbat"  gibi isimler sanat yazımı üzerine tartışıyorlar. Son 3 yıldır çeşitli dergilerde sanat yazıları yazan ve sergi yorumlayan biri olarak bir kaç şey söylemek istedim piyasa ile alakalı.

Sanat yazıları internet paylaşımlarında en az tıklanma alan yazılar. Zaten ilgi duyan kitlenin sayısı oldukça az. Blogger olarak bloguma arada sırada farklı içerikler yüklüyorum ki en azından moda, tasarım vb artistik konulara ilgi duyanlar tarafından da okuna bileyim. Diğer türlü 300 kişilik piyasada birbirini öven kısır döngü içerisinde yaşamaya devam edeceğiz. Neyse ki piyasa biraz hareketlendi.

Fitili ilk ateşleyen Genco Gülan ve Meltem Tüzün'ün "sanatçı-eleştirmen" atışması olarak kurgulanan videoları oldu. Genco Gülan'ın bir sergisini gezmeden yazan eleştiren Meltem Tüzün'e "Neden sergiyi gezmeden yazdın?" sorusu yöneldi ve ilk defa böyle bir durum yaşadığını belirten Tüzün haksız olduğunu kabullendi. Bu çok önemli bir nokta. Sanat ve sanat tarihi eğitimi almamış ve sanat sanat yazımı işine giren kişilerde bir çalışmayı tüm yönleri ile analiz etme sıkıntısı var. Buna her ne kadar Güzel sanatlar fakültesinden mezun olmuş ve çeşitli sanat tarihi dersleri almış olsam da bende dahilim.

Sanat bölümden mezun olmamış eleştirmen- yazar arkadaşlarım daha çok kavrama, kavramın diğer sosyolojik ve siyasi etkilerine değinmek ile yetiniyorlar. Oysa bir sergi galerinin hazırladığı metinden çok daha fazlasını sunar. Çalışmayı, üretildiği malzemeyi, malzeme seçimi ve kavram ilişkisinden bahsetmeden yazdıkları yazıları sadece kişisel bilgi ve yorumları ile bezenmiş kompozisyonlar olarak okuyorum. Hayatında sulu boya kullanmamış boyanın akışını kontrol etmemiş ya da bu üretim sürecini izlememiş, farklı örnekler görmemiş birisi nasıl bir sulu boya çalışma hakkında eleştiri yazabilir? Özellikle sergi henüz gerçekleşmeden çeşitli yayınlara yetişmesi için yazılan yazıları oldukça anlamsız buluyorum. Sergideki bir işi, atmosferi, kokusunu, hareketi hissetmeden sadece bir görsel üzerinden o güne kadar okuduğu çeşitli felsefi,siyasi kitaplardan alıntılar ile örülmüş metinleri oldukça okunması zor ve yapay bulmakla birlikte galeriye girmeye utanan kitleyi galeriden ve sanattan daha da soğuttuğunu düşünüyorum. Çoğu zaman galeri camından içeri süzülen bir ışık bile çalışmanın izleyicideki anlamını değiştirebilir. Ya da çalışmanın sergilendiği mekanın cazibesi sergilenen işin gücünü arttırabilir, anlamını değiştirebilir. Bu farkı ancak eleştirmen denilen kişi sanat tarihi bilgisi ile aktarabilir. Sanat yazımı yapan kişiye ise deneyimlerini aktarmak düşer. 

Sergi yazılarında  ya da eleştirilerinde mutlaka yer alması gereken maddeler vardır. İşleri betimleme, yorumlama, yargıda bulunma ve varsayımlarda bulunma yazının omurgasını oluşturmak için olmazsa olmaz iken özellikle ziyaret edilmeden yazılmış yazılarda politik içerik ve alıntı dışında pek bir yazıya rastlamıyorum. Ben bir eleştirmen değilim, sanat yazarıyım. Sanatçı olarak var olduğum dünyayı desteklemek adına kurduğum blogumu daha ciddi bir boyuta taşımak için sanat yazımı eğitimimi sanat eleştirmeni An Panheuysen'den aldım ve öğrendiğim en önemli şey sanat yazımı ve eleştirisi arasındaki farkın kişisel hislere ve deneyimlere yer vermesi olduğu, nesnel ve öznel arasındaki fark. Belki yeterli bilgi birikimine erişir isem sanat eleştirmeni olabilirim ama sanat eleştirmeni denilen kişide mutlaka olması gereken bir çalışmayı dönemi ve öncesine göre yorumlama alt yapısı henüz bilgi birikimi olarak bende yok. Eleştirmen tek bir işin dönemini ve 50-100 yıl sonra o çalışmanın değerini ya da lüzumsuzluğunu öngörebilecek kişidir. Arşive ışık tutacak kişidir. Örneğin LGBTi temalı üretilmiş bir işi  20 yıl öncesi Tükiye, günümüz ile değerlendirmeliyiz ki; 20 yıl sonra eğer özgür olunabilirse zamanında ne şartlar altında sergilendiğinden bahsedebilmeliyiz. Eleştiri yazısı bize bunu kaynak olarak verebilmeli. Sanat  yazısı ise en fazla o çalışmanın anlık hissiyatından bahsede bilmeli.

Yazılarımda maalesef kurumlar, galeriler ile aramı iyi tutmak adına sert cümlelere yer vermemiş olabilirim ama zaten bugüne kadar hoşuma gitmemiş ya da bilgi birikimi olarak altından kalkamayacağımı düşündüğüm hiç bir sergiyi yazmadım. Blogumda sergi yazılarıma göz atabilirsiniz. Gezmeden hiç bir sergiyi yorumlamadım. Örnek olarak Canan sergisinde karanlık odaya girip çalışmaların neon halini, karanlık aydınlık zıtlığını hissetmeden nasıl o işi, atmosferi yorumlayabilirim? Bunu yapan yazarlar yok mu var. Hatta geçenlerde ses yerleştirmeleri ile dolu sergi yazıldı yazarı tarafından sergi gezilmeden, atmosfer hissedilmeden. 

Genç nesil sanat eleştirmeni arkadaşlar lütfen eleştiri işini sanat tarihi bölümlerinden mezun olmuş  arkadaşlara bırakalım, mezun olmamışsak bile Uzak Doğu'dan Amerika kıtasına tüm kültürlerde sanatın yayılımı veya bugüne kadar sanat tarihi nasıl yazılmışı araştırarak, hakim olarak bu işe girişelim. Eleştirmenlik işini bir çalışmanın döneminde ve 100 yıl sonrasında nereye varabileceğini ön görebilecek arkadaşlara bırakalım. Sanat yazımı kariyerimize sanat yazarı olarak ta devam edebiliriz! Eleştirmen sıfatı bize bir rütbe atlatmaz! İlla ki eleştirmenim diyorsak biraz daha cesur ve gelecekte sanatçının yazının yazıldığı dönemine ışık tutacak yazılar yazmamız gerekli diye düşünüyorum. Diğer türlü eleştirmenim deyip aynı işin 5 defa farklı tema altında sergilenmesinde her seferinde farklı yorumlar yazdığınıza şahit olmaktan yoruldum. 

Şu an piyasadaki yazılarda en sevmediğim şey anlamsız bağlamlar kurarak bir çok siyasi,felsefi düşünceden alıntılar ile sayfalar dolusu yazı yazıp sanatçı ve çalışmasına 2 paragraf ayıran yazılar. "Ben çok şey biliyorum" imajından başka bir amacı olmadığını düşündüğüm bu tarz yazılar sanatçı, çalışması dışında bana sadece  yazar isimleri, kitaplar, alıntı cümleler öğretiyor. Okuyucusunu sadece kendi aktardığı bilgiye yönlendiriyor ve sanat pratiği hakkında hiç bir ipucu sağlamıyor. Kısaca okuyucu olarak sadece belirli bir kitleye ulaşıyor. 

Piyasa zaten küçük ve yok etmeye yönelik bir düzen içerisinde var olmaya çalışıyor. Var olaya çalışanlara ek olarak  sürekli birbirinin kuyusunu kazıp, arkadan iş çeviren, yıkıcı konuşan bir kitle de mevcut. Umarım bir avuç insan olarak eleştirilere tahammül eşiğimizi arttırırız ve ego savaşları yerine daha yapıcı bir ortam sağlarız ve sanat tarihi bizlerden,dönemimizden bahseder yıllar sonra.  Meltem Tüzün son Kasa Galerisi yazısı ile ne kadarda olması gereken bir tartışma ortamı yarattı. Yazıdaki kişiye yönelik tavra katılmasam da kişisel hisler ile dolu verimli bir aktarım yazısı. (yazıyı merak edenler için link)  Varoluş amacımız basın bülteni yayınlamak değil ise tartışmaya açık, barışçıl bir ortam diliyorum. 

Ahmet Rüstem 






This post first appeared on AHMET RÃœSTEM, please read the originial post: here

Share the post

Sanat Eleştirisi ve Sanat Yazımı Üzerine İç Döküş

×

Subscribe to Ahmet RÃœstem

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×