Get Even More Visitors To Your Blog, Upgrade To A Business Listing >>

Büyükada: İstanbul’da özgün bir doku

Büyükada, İstanbul açıklarındaki adaların en büyüğü. Köşkleri, konakları, faytonları ile İstanbul’a farklı bir doku yaşatan, şehrin karmaşasından uzaklaştıran tatlı bir kaçamak…

Prens Adaları Olarak da bilinen Adalar, İstanbul’un Anadolu Yakası’nın güney kıyılarının açıklarında yer alıyor. Takımdalar, Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedef Adası, Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası ve Tavşan Adası olarak dokuz adadan; Yıldız ve Dilek Kayalığı isminde ise iki kayalıktan oluşuyor.

Fotoğraf: Istambul 2008

İstanbul’un bir ilçesi Olan Adalar’ın merkez ilçe statüsünde ise Büyükada bulunuyor. Yazın nüfusu artan Büyükada, 5,4 kilometrekare ile İstanbul’un en büyük adası.

Sürgün adaları

Antik çağlara ait bilgilerin yok denecek kadar az olduğu Adalar tarihi, Bizans kaynakları ile başlıyor. Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in 330 yılında İstanbul’u başkent yapması ile takımadalar tarih sahnesine girer. II. Justinus’un Büyükada’da saray yaptırması ise takımadaların önemini artırır. Ancak özellikle 8. yüzyıl ve sonrasında hem ulaşımı hem kaçışı zor olduğu için sürgün yeri olarak kullanılır.

Eski yıllardan bir enstantane Fotoğraf: pinterest

Sürgüne gönderilenlerin kalması için pek çok manastır yapılır. Takımadalara “Prens Adaları” isminin verilmesinin de taht kavgaları ve siyasi çıkarlar nedeniyle sürgüne gönderilen soylulardan kaynaklandığı en yaygın inanış olarak tarihe geçer. Böylece Adalar, ağır işkencelerin yaşandığı bir sürgün ve ölüm diyarı olarak ün salar.

Büyükada ile ilgili antik çağlara ait tek bilgi “Büyükada Definesi” olarak anılan, Makedonya Kralı Büyük İskender’in babası II. Filip’e ait 207 adet altın sikkedir. Sikkeler 1930 yılında bulunmuş ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin koruması altına alınmıştır. Büyükada da tüm diğer adalar gibi Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılır.

Osmanlı’ya geçiş

Büyükada’nın Osmanlı egemenliğine geçişi 1453 yılında İstanbul’un fethi sırasında olur. Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki Osmanlı donanması İstanbul’un fethinden 42 gün önce Büyükada’yı ele geçirir.

Büyükada İskelesi’nin eski yıllarından bir görünüm Fotoğraf: eski.istanbulium.net

Fethi takiben manastırlar boşaltılır, adada yaşayan Rum halkın çoğu ayrılır. Büyükada, paşaların, zengin İstanbulluların ve saray çevresinin ara sıra uğradığı bir yer haline gelir. Ancak patrikhaneye toprak kullanım ve mülkiyet hakları verildiği için manastır yapılanması devam eder.

Saat Kulesi’nin eski yılları Fotoğraf: adagazetesi.com.tr
Fotoğraf: degisti.com

Adalar, yabancılara mülk edinme hakkı tanıyan 1839 yılındaki Tanzimat Fermanı’na kadar terk edilmiş bir görünüme bürünür. Yeni yasa diğer adalar gibi Büyükada’nın da yeniden hareket kazanmasını ve gelişmesini sağlar. Adalara önce Fransızlar, daha sonra Rumlar ve İngilizler gelir, sonrasında ise Ege adalarından göçler başlar. Türk seçkin nüfusu da yazlık olarak adaya yerleşir. Düzenli vapur seferlerinin başlatılması da bu gelişimi olumlu yönde etkiler. Önceleri kayıklarla gerçekleştirilen ulaşım, 1846 yılında küçük vapurlarla yapılmaya başlar. Bu vapurların da yetersiz kalması sonucu İstanbul-Büyükada arasında Şirket-i Hayriye vapurları işletilir.

Adanın nüfusu, eğlencenin dışında dinlenme ve tedavi amaçlı olarak da sürekli artar. Ancak, Hristiyan ve Müslüman toplumlar arasında Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşanan huzursuzluk Büyükada’nın canlılığını bir kez daha olumsuz yönde etkiler.

Atatürk’ün ziyaretleri

Büyükada, Cumhuriyet’in ilanını takiben devlet ileri gelenlerinin ve bürokratların gösterdikleri ilgiyle yeniden eski canlılığına kavuşmaya başlar.

Anadolu Kulübü Fotoğraf: anadolukulubu.com

1906 yılında kurulmuş olan İngilizlerin Yat Kulübü tüm bina ve tesisleriyle birlikte, Atatürk’ün talimatıyla 1928 yılında Anadolu Kulübü’ne verilir. Atatürk bu yıldan itibaren her yaz dinlenmek üzere tesisleri ziyaret eder.

Fotoğraf: adalardan.net

Büyükada, 1950’lerden sonra, siyasal gelişmelerin etkisiyle toplumsal yapısında değişimler yaşar. Rumların zorunlu göçe tabi tutulmaları, Türkiye’de hızlanan iç göç bu değişimin en önemli nedenleri olur.

Fotoğraf: Darwinek

Eklektik mimari

Büyükada’daki yerleşmeler adada yer alan iki tepenin yamaçlarında yoğunlaşıyor. Konut olarak kullanılan konak ve köşklerin yanı sıra manastır ve kiliseler adanın mimari dokusunu oluşturuyor.

Ahşap konak ve köşklerin büyük kısmı 19. yüzyılın ortalarından itibaren sahipleri tarafından yaptırılmış. Binalar başta İtalyan mimarlar olmak üzere çoğunlukla yabancı mimarlar tarafından tasarlanmış, inşasında ise Rum ve Ermeni kökenli mimar ve kalfalar çalışmış.

Mimari tarz olarak o yıllarda tüm dünyada yaygın bir akım olan eklektik yani seçmeci tarz hakim. Farklı stillerden alınan unsurların aynı binada kullanılmasıyla ortaya çıkan eklektik tarz, Büyükada’da neo-barok, neo-gotik, neo-grek, ampir, neo-klasik ve anglo-sakson stillerinin karışımı bir mimari yapı oluşturuyor. Osmanlı’nın son yıllarında ise, eski İstanbul evlerinde kullanılan çıkmalı, bitişik nizam, küçük ve yalın geleneksel Türk evi stili de bu yapıya eklenmiş. Hiç bir tarza girmeyen, mimarın beğenisine göre şekillenen yapıların sayısı ise oldukça az.

İki ila dört kata sahip konak ve köşkler genellikle bahçeli ve balkonlu. Binaların havalandırması için “karnıyarık plan” olarak adlandırılan, ortada boydan boya uzanan bir salon ve etrafında odaların olduğu plan uygulanmış.

Fotoğraf: Istambul 2008

Büyükada, İkinci Dünya Savaşı sonrasını takip eden yıllarda savaş sırasında varlık elde etmiş Türk zenginleri ve siyasetin önde gelen isimleri tarafından rağbet görmüş. Bu dönemde adada çok sayıda yazlık ev, köşk ve villa inşa edilmiş. Ev talebinin artması, ahşap yapılar yerine kagir yapıların tercih edilmesine, hatta apartman tarzının da Büyükada mimari yapısı içine girmesine neden olmuş.

Tarihin izleri

Büyükada’da çok sayıda tarihi yapı bulunuyor. Ermeni mimar Mihran Azaryan tarafından tasarlanan ve inşa edilen iskelenin yakınlarında bulunan saat kulesi 1923 yılında yapılmış. Tarihi çok eski olmamasına rağmen, buluşmaların en bilinen adresi, yol tariflerinin nirengi noktası olduğu için Büyükada’nın simgesi olarak görülüyor.

Büyükada İskelesi Fotoğraf: Darwinek

Adanın 204 metrelik en yüksek tepesinde yer alan Aya Yorgi Manastırı, kayıtlardan elde edinilen bilgilere göre 1751 yılında küçük bir şapel ve dua yeri olarak inşa edilmiş. Kesme taştan yapılmış, üç çanıyla ünlü olan Aya Yorgi Kilisesi ise 1905 yılında tamamlanmış. Ortodokslar için önemi büyük olan kiliseye kutsal sayılan 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde her dinden insan dilek dilemek için adeta akın ediyor.

Aya Yorgi Manastırı Fotoğraf: fellik.net

Büyükada’nın en önemli tarihi binalarından biri olan Rum Yetimhanesi, 1898-1899 yılları arasında yapılmış. Yapıldığı dönemin en ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury tarafından tasarlanmış olan bina, dünyanın ilk çok katlı ahşap binası. Bazı bölümleri altı, bazı bölümleri ise beş kata sahip. Binanın ayrıca, dünyanın en büyük tek parça ahşap binası olduğu iddia ediliyor.

Rum Yetimhanesi Fotoğraf: Jwslubbock

Yetimhane aslında otel olarak yapılmış. Ancak, otel işletmesi için gerekli olan yasal izinler alınamayınca Balıklı Rum Yetimhanesi olarak kullanılmak üzere zengin Rum ailelerinden olan Andreas Syngros Vakfı tarafından satın alınmış. 1960 yılında ise yetimhane Heybeliada’ya nakledilince kapatılmış.

Panayia Kilisesi Fotoğraf: tas-istanbul.com

Meryem Ana’ya adanmış olan Panayia Kilisesi 1700 yıllarının başında inşa edilmiş. Bir avlu içinde yer alan kilise, bazilika planına sahip. Kaba moloz taştan yapılmış, duvarları sıvalı binanın iki yönlü kırma çatısı bulunuyor. Kilise, içinde barındırdığı ikonalar ve liturjik öğeler açısından oldukça önem taşıyor.

Büyükada’nın en dikkat çeken cami olan Hamidiye Camisi, II. Abdülhamid tarafından 1883 ile 1895 yılları arasında yapılmış. Cami, batı mimari tarzına göre inşa edilmiş; yapı malzemesi olarak kesme küfeki taşı kullanılmış. Kareye yakın dikdörtgen bir plana sahip olan cami tek şerefeli. Hamidiye Cami, yakın zamanda yanındaki evin bahçesi ile birleştirilerek büyütülmüş.

Hamidiye Camisi Fotoğraf: adalar.bel.tr

Sovyet lideri Stalin tarafından ihanetle suçlanarak sürgün edilen Lev Troçki’nin yaşadığı ve anılarını yazdığı ev ile Türk edebiyatının ünlü yazarı Reşat Nuri Güntekin’in evi de adanın ilgi çeken mimari yapıları arasında yer alıyor.

Adada bulunan en değerli yapılarından bir diğeri de, İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında, eski helikopter hangar alanı dönüştürülerek yapılan müze, Adaların tarihine ait yüzlerce obje, 20 bin belge, 6 bin fotoğraf, yüzlerce belgesel film ve ses kayıtlarından oluşan zengin bir koleksiyon barındırıyor.

Büyükada: İstanbul’da özgün bir doku yazısı Kilsan Blog sitesine aittir.



This post first appeared on Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan, please read the originial post: here

Share the post

Büyükada: İstanbul’da özgün bir doku

×

Subscribe to Mimari, Sanat, Tasarım, Çevre, Yaşam | Kilsan

Get updates delivered right to your inbox!

Thank you for your subscription

×